Susarak ölmeyiz, ama veda da edemeyiz!

Beni gördüğün gün gibi aşikar, kafanı çevirince görmemiş olmazsın. İçinden konuştuklarını duyuyorum, ben de sana bir şeyler söylüyorum. Susarak ölmeyiz, ama veda da edemeyiz. Kaldığımız yerden devam da edemeyiz. Sustuğumda susuzluğunda kalıyorum, dudaklarım kuruyor, senden yana bakamıyorum, çölünde susuzluktan kuruyorum. Kuruyorum, bilmediğimden olsa gerek, bir şeyler var diye kafamda kuruyorum. Oysa gözlerin susuzluğuma, ellerin uykusuzluğuma çare. Susmasan? Daha fazla

Gidersen

Gidersen üzülürüm, ağlarım biraz, üşürüm. Soğurum hayattan, yalnız kalırım, ölürüm belki. Uykum gelir, hissiz kalırım, sensiz kalırım, ruhum gider. Acı çekerim, ağlarım, gözlerim gider. Göremem, işitemem, dokunamam, aç kalırım, susuz kalırım, aysız güneşsiz kalırım. Gitme!

Gidersen yarım kalırım, seni özlerim, tutunamam, düşerim. Gidersen her parçam ayrı düşer, bedensiz kalırım, nefessiz kalırım. Ağlarım, bir çölde vaha olur, o vahada okaliptüs ağaçları büyür, ağlarım, yaşsız kalırım. Ağlarım, tüm çöllerde vaha olur, gözyaşlarım kurur, gözsüz kalırım. Gidersen sensiz kalırım. Gitme! Daha fazla

Gitmekle kalmak arasında

wm

Gitmekle kalmak arasında, bir yukarı bir aşağı, bir sağdayım, bir solda.. Elimde eski bir gramofondan kalma küçücük bir parça, onunla ne yapacağımı bilmiyorum, sallayıp duruyorum. Sanıyorum bir gramofon iğnesi bu, plağın yüreğine vurup onu inleten şey bu olsa gerek. Yüreğime vurup beni inleten şeyin varlığını sorguluyorum, bir yukarı bir aşağı, bir soldayım bir sağda..

Daha fazla

Ateş dondu!

Ateş dondu

Midemde uçuşan kelebekler öldü, cesetleri kalbime gömüldü. Şimdi her kalp atışımda mezarları sızlıyor.

Eskiden gülümserdin, ısıtırdın içimi. Yine de korkardım sana yaklaşmaya, ateşin yakar diye. Uzaklaşamazdım da, özlerdim. Dudağının kenarı yukarı doğru azıcık kıvrılacak da ben göreceğim diye gözlerimi çıkarıp da sana vermeye hazırdım. Elimi hiç bırakmayasın diye, elimi kesip de eline tutuşturabilirdim, o zaman korkardın.

Daha fazla

Nar-ı Aşk II

rb

Yoksulluğuma eklendi yokluğun!

Bir trenin katarları gibi ardarda geliyor yalnızlık,
Ne bir garda durduğu var, ne bir yolcu aldığı,
Ne -olur ya- sensizliğe bir çare bulduğu.
Bir gül gibi güzelsin, gül gibi çekingen, gül gibi alev alev.
-Olur gibi değil ya- sen de sev! Daha fazla

Mektup

Aziz güneşim;

Sen geceme doğduğundan beri aydınlandı dünyam, her şeyi daha güzel görüyorum, ama sana bakamıyorum. Gözlerim yanıyor sana bakınca, bir ayrı parlıyorsun, her yere ışık verirken gözlerime meydan okuyorsun. Dünyamı yeşerten sensin, ruhumu ısıtan sen. Kalbimdeki buzları da sen erittin, aziz güneşim. İyi ki geldin. Daha fazla

Anafor

whirlpool

Ne zaman baksan bana, aklımı yitiriyorum gözlerinin içinde. Gözlerindeki anaforlar beni de çekiyor, gözlerimi kaçırıp özlemine sığınıyorum, kurtarıyorum kendimi. Özleminle tutuşup yine de kül olmuyorum gözlerinin serinliği ile. Gözlerini görmesem yanardım, bırakıp gitmesen boğulurdum. Ne seninle olmayı becerebiliyorum, ne sensiz kalabiliyorum büsbütün. Oysa bilsem ki o gözler bir tek bana öyle bakacak, bir tek ben boğuşacağım o gözlerin içindeki anaforla; sesine, nefesine sığınıp hayatta kalırdım; senin olurdum. Daha fazla

Özlemek

ozlSığmıyor, taşıyor yürek yerinden, çıkmak istiyor, ayrılmak istiyor bedenden. Senin yerine konulacak hiçbir şey yok, sen yoksun, özlüyorum.

Özlemenin güzel şey olduğunu söyleyenler var, seni özlemek hiç güzel değil. Senin yanında olmak istiyorum, senden uzak olmaktan nefret ediyorum. Hatırımdan bir an bile çıkmıyorsun, gözlerimde bir belirip bir kayboluyorsun.

Daha fazla

Kaybetmek

Bir insan ne kadar uzun süre koşabilir ki bir şeyin peşinden? Ne kadar zorluğa, güçlüğe dayanabilir? Kaybettiği nerdeyse belli olduğu an bile koşabilir mi hayallerinin peşinden? “Şimdiye kadar nerdeydin” deseler ne cevap vereceğini bilmeden yine de savaşır mı hayatla? Uğruna hayatını değiştirdiği amacı için hiçbir şey yapmadığı halde onu kaybettiğine üzülmeli midir? Bir insan ne zaman anlar kaybettiğini? Aslında ne zaman kaybetmiştir? Pişmanlık ne getirir?

Daha fazla

Çoktan kül olmuşum, nasıl tutuşturayım alevi yeniden?

5829859-lg

Sabah, kızıl güneşin doğudan kendini göstermesiyle başlar. Doğu alev alev yanar, güneş yükseldikçe azalır alevler, ve ayrılınca güneş ufuk çizgisinden, alevler de söner. Yine alevlere boğulur gökyüzü, güneş hazırlanmaya başlayınca terketmeye gökyüzünü.. Kimi zaman koyu gri dumanlarla da örter gökyüzünü. Sonra ateş söner, alevler gider ve gün de biter.

Daha fazla

Ebed ya Hu!

AşkAşk; ki vardır, gerisi teferruat. Az kalsın elim bir yanlışlıktan dönüyordum aşık olmayarak! Soyu tükendi çoktan gezgin şairlerin, böylece sonu geldi, gerçek aşk şiirlerinin!

Aşk; ki önce insanı şereflendirdi. Bilemedi insan yüreğindeki bu derdi. Su, güneş, ateş, toprak, ağaç, insan ve evren birdi. Affet ulu tanrım, onlar bilmiyorlardı! Devasa bir dağdan koca bir kaya kopar gibi, gönüllerinden parçalar koparıyorlardı.

Daha fazla

Let’s never stop falling in love! – Pink Martini


Pink Martini, en sevdiğim müzik grubu, ama onun ötesinde dünya müziği yapan belki de en iyi grup. China Forbes’un sesine her dil gidiyor. Az albüm yapıyorlar, ama öz yapıyorlar. Tüm şarkıları farklı ruh hallerinde faydalı olabiliyor. Hüzün ve neşeyi içeriyor aynı anda hepsi de. 

Daha fazla

Ağlayan şehir

Ey gözlerini ruhuma dikip ağlayan şehir! Sabaha kurur mu yüzünde göz yaşların?

Benim derdimi biliyorsun da ondan mı ağlıyorsun? Yoksa neden dökersin incilerini süslenmişken bu kadar? Ay mıdır seni üzen saklanıp arkasına kara bulutun, yoksa gece midir güneşini örten? Nisan mıdır yoksa kalbini kıran, bu kadar neşe saçtığından? Yoksa sen de mi deli divanesin bir güzelin uğruna, senin de mi sevdiğin yanında değil yoksa? Bundan mıdır ağlaman, bundan mıdır yaşlarını dökmen gecenin yarısında?

Ey beni alıp da sarmalayan şehir! Sabaha dizer misin incilerini yeniden gerdanına?

Daha fazla

Suç ve ceza

Seni seviyorsam benim suçum değildir!

Öyle garip bakma ne olur bana
Zülfün yüzündeyken güzelsin işte
Gözlerin benziyorsa göğe, ummana
Ellerini tutmak benim suçum değildir.
Daha fazla

Seni seviyorum!

Koşa koşa gelsem açar mısın kucağını?

Ellerimi uzatsam tutar mısın, ısıtır mısın üşüyen ellerimi sımsıcak, pamuk gibi yumuşak ellerinle? Soğuktan kıpkırmızı olmuş burnumu öper misin, yanaklarıma dokunur musun? Bilir misin, seni seviyorum ben. Bilirsin elbet! Bilmesen gülmezdin üşüyen ruhumu ısıtmak için. Almazdın yumuşacık ellerine minicik kalbimi. Dokunmazdın acıyan yüreğime. Daha fazla

Biz ne ara mutluyduk, hatırlar mısın?

yalnizlik

Gidip kendime kahve alacağım hayatım, sen de ister misin? Belki yüreğimizi yeniden ısıtmaya yardımcı olur!

Sevdiğimiz zaman gösterirdik sevdiğimizi, bir zamanlar. Annemize sarılır, öperdik yanaklarından. Babamız bizi sırtına alır gezdirirdi. O zamanlar henüz gökdelenler yoktu. Delememişti kimse göğü, ve hala bir şansımız vardı zıplayarak gökkuşağına erişmek için.

Daha fazla

Sadece senin için..

gitme

Gamzelerinin içinde sonsuza dek yaşayabilirdim biliyor musun!..

Nerden bileceksin. Yine de boşver. Senin bir anlık hayalin bile yeterince mutluluk veriyor bana.. Gamzelerin senin olsun. Varsın aydınlatmasın gözlerin gecemi, varsın gülümsemen ısıtmasın ruhumu. Hayalin bana yeter. Sesin, gülüşün, bakışın yeter. Dokunmasan da olur. Varsın ellerim değmesin ellerine, bazen yüzüme bile bakmasan da olur. Bazen gülümsüyorsun ya, bazen azıcık bir ses çıkıyor gülerken, mutlu olmama yeter.

Biliyor musun, seni görmediğim günümü hiç yaşamamayı tercih ederim..ve seni neşeli değilken gördüğüm günleri silebilmeyi ikimizin de geçmişinden. Seni gülerken gördüğüm her günümse bayram. Nerden bileceksin. Bilmesen de olur gerçi. Öyle bir an bile görsem seni, bana yetiyor. Bazen amaçsızca bakıyorsun ya, öylesine, beraber bakabilelim istiyorum dünyaya, birlikte. Olmuyor. Varsın olmasın, yakınız ya hala.. Daha fazla

seni sevdiğimi

aşk

Ellerine bakıyorum,

gözlerine bakıyorum,

dudaklarına bakıyorum,

kızmıyorsun ya!


Kızmazsın biliyorum.

 

Daha fazla

Bahar (II)

kelebek

her bahar gelişinde,

alıp şapkamı güneşten

bir ağacın dalına atıyorum.


kelebekler uçuşuyor,

peşlerinden koşuyorum.


Daha fazla

Tüm susuşlarım sanadır

 

speechless_fc_b

İçimde ateşinin yaktığı her neyse

parçalayarak ruhumu

kanatır. 

Haykırışlarım kaderime, tüm susuşlarım sanadır.

Ölümüme ferman yazsaydın, bu kadar acı vermezdin bana.

Zehri lime lime etse de bedenimi, her bir hücremi yaksa da

Gönlüme engel olamasam da, yüreğimden oluk oluk kanlar aksa da

Ey güzeller güzeli, söyleyemesem de, aşığım sana! Daha fazla

Sevgilim! Sen misin?

aşk

Bahçelerde ve yollarda saklambaç oynardık, gözlerimi kapatır sayardım. Gözlerimi açıp etrafıma baktığımda sadece seni arardım. Sobelenmek umrumda değildi, seni görünce bekler, yanında koşardım, önce sobelemek için değil, elin elime değer belki diye. Bir kovukta birini görürdüm, nefesini duyardım, kokusu gelirdi burnuma, sendin o.

Dünya küçülürken büyüdüm ben. Okullara gittim. Seninle tanıştım. Okul bitince çarşıya çıkardım. Yollarda yürürdüm, belki sen de aynı yollarda yürürsün diye. Belki karşılaşırız da selam verirsin, gülümsersin diye. Yürürken birini görürdüm önümde yürüyen. Yavaşlardım. Endamı sana benzerdi, sesi seninki gibiydi, kokusu senin kokundu, sendin o. Daha fazla

Bahar (I)

 

…ve her bahar gelişinde ben

şapkamı güneşe asıp

kendime

unutma beni çiçeklerinden bir yorgan yapıyorum.

 

 

Daha fazla

Can sıkıntısı ve uykusuzluk

Can sıkıntısı

Sebepsiz yere canınızın sıkıldığı çok olmuştur, hiçbir şey yapmak istemezsiniz. İşin kötüsü bu durumda yapılabilecek en mantıklı şeyi de yapamazsınız. O uykudur ve uykunuz gelmez. Yatakta saatlerce uykunuzun gelmesi için milyonlarca koyun, hatta işi bir adım ileri taşıyıp penguen, balina filan sayabilirsiniz. Hiçbir ilginçlik sizi o anki can sıkıntınızdan alıkoyamaz.

Sebepsiz yere canımız sıkılır bazen. Aslında hiç de sebepsiz değildir. Pekala bir sebebi vardır, hem de oldukça mantıklı bir sebep. Ama biz kendimize itiraf etmeyiz bu sebebi. İşte bizi uyutmayan da bu sebeptir. Durup dururken oflayıp puflamalar da bu yüzdendir. Arkadaşlarımıza, eşe dosta “canım sıkılıyor” dediğimiz vakidir, ama hiç istediğimiz şey olmaz, ne olduğunu bilmeden istediğimiz şey. Can sıkıntısı geçici olsa da, geçen bir şey değildir. Yani öyle bir şeylerle uğraşınca son bulmaz. Ne yaparsak yapalım o bizi yaptığımızdan soğutacaktır. Bizi oflara boğacaktır. Daha fazla

Davos

wefSon günlerin popüler sözcüğü Davos. Oysa bu sözcük hafızamıza yerleşeli yıllar oldu. İlk olarak Turgut Özal’la duyduk bu sözcüğü. Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki karasularının 12 mil olduğu iddiası sorunu yüzünden gırtlak gırtlağa gelen ilişkiler Davos’ta yumuşamıştı. “Davos Ruhu” kavramı da; ilişkilerin konuşularak, karşılıklı iyi niyetle tartışılarak çözülmesi ya da çözüm yoluna gidilmesi anlamını içerir.

Davos, aslında İsviçre’de bir kasabadır. Bir kayak merkezine sahiptir ve bu merkez oldukça da turist çeker. 1971 yılında Prof. Klaus M. Schwab Dünya Ekonomik Forumu’nu (World Economic Forum – WEF www.weforum.org) kurunca kasaba daha da fazla ilgi toplamaya başlamıştır. Çünkü Dünya Ekonomik Forumu toplantılarını bu küçük kasabada düzenlemeye başlar. Bu toplantılar her yıl Ocak ayının son haftasında düzenlenir ve sadece davet edilenler katılabilir. Davet edilenler de şirket CEOları, politikacılar, gazeteciler, dini liderler, akademisyenler ve sivil toplum örgütlerinden seçilir. Bu kadar insan spesifik konularda ortak toplantılar düzenleyerek sorunları çözmeye uğraşır, ya da fikirlerini sunar. Her yıl bazı konuların ağır bastığı Davos toplantılarının bu yılki ana gündemi Küresel Kriz, ve ikincil gündemi de İsrail’in Gazze’de yarattığı trajedi idi. Tabii bunun yanında başka sorunlar da konuşuldu ve fikirler paylaşıldı. Daha fazla

Ah Barış abi, aşk olsun!

bmanco2Bir 31 Ocak gecesi Türkiye’de yaşayan insanların çoğu dua ediyordu, çok uzun sürmedi, kaybettik Barış abimizi. Yıl 1999 idi. Daha topu topu 56 yaşında idin Barış abi. Üstelik yaşını göstermiyordun bile. Geride biri Doğukan, biri Batıkan, milyonlarca Türk çocuğu bırakmıştın üzülen. Sonra biz şarkını dinlerken sen dedin ki “unutma ki dünya hali, veren Allah alır canı”..biz de dedik ki “ben nasıl unuturum seni, can bedenden çıkmayınca!”

Seni yurtdışında “sebzeye meyveye şarkı yapan adam” olarak bildiler. Kim cesaret edebilirdi “Domates, biber, patlıcan” diye aşk şarkısı yapmaya, senden başka? Hapşırana ne verileceğini senin tariflerinden öğrendik hepimiz; “nane, limon kabuğu, bir tutam zencefil”. “7’den 77’ye” herkes severdi seni. Ispanak yemeyi, dişlerimizi fırçalamayı, arka koltukta oturmayı, asıl önemli olanın bir işi iyi yapmak değil de o işi yapabilme cesaretini göstermek olduğunu senden öğrendik. Çaba göstereni takdir etmeyi de.. Herkes 10 puan verirdi herkese..ve hepimiz şampiyonduk. Sen tanıttın bize dünyadaki diğer ülkelerde yaşayan insanları ve senden öğrendik aslında hepimizin ne kadar da aynı olduğunu. Senin sayende “memlekete nere” diyene “bu dünya benim memleket” diyoruz. Kul Ahmet’in neden Ahmet Bey olduğunu da, “ya nasip”in ne demek olduğunu da senden öğrendik. Neler öğrenmedik ki senden? Daha fazla

Ben Sana Aşığım, Senin Haberin Bile Yok

Sabah kalktığımda gözlerimi sana açıyorum.Kokubunalimn geliyor burnuma ansızın, mutlulukla uyanıyorum bu yüzden. Seni göreceksem o gün, hazırlanıyorum hemen. Duş alıyorum, en güzel kokuları sürüyorum üzerime, en güzel giysilerimi giyiyorum, saçlarımı tarıyorum, ki çoklukla anlamsızdır bu sonuncu. Evden çıkmadan bakıyorum son kez aynaya, yine de senin yanına yakışacak kadar güzel bulamıyorum kendimi, tüm kendini beğenmişliğime rağmen.

Sonra koşa koşa geliyorum sana, bayram sabahı uyanan çocukların heyecanıyla. Sen bilmiyorsun.

Bekliyorum seni, arıyorum seni, seni görmek için bahane arıyorum, seninle konuşmak için, belki her gün defalarca görüyorum seni. Yine de yetmiyor bana. Bazen yanıma geliyorsun, gözlerime bakıyorsun, gülümsüyorsun, yüreğimi eritiyorsun, bilmiyorsun. Daha fazla

Ben olmuşum Lost!

lost-logoBir gün bir uçak düşer ve olaylar gelişir. Bu kadar basittir aslında adına “Lost” dedikleri diziyi anlatmak, ya da değildir. Tam emin değilim. Kimsenin de emin olduğunu sanmıyorum. Her bölümde bir gizemi açığa çıkarıp elli yeni gizem ortaya çıkaran Lost beşinci sezonunda süzülmüş, “artık gizemler sona erdi, şimdi her şeyi anlatma zamanı” diyor sanki. Zaten dördüncü sezonu da gizemlerin çok olduğu bir sezon sayılmazdı. Açıkçası şu girişi okuyunca muhtemelen Lost dizisi hakkında yorum yapmaya devam edeceğimiz sanılabilir, ama biz başka bir şey yapacağız.

Lost, sadece Türkiye’de değil, onlarca başka ülkede de bir fenomen haline geldi. Bunun nedenleri, sonuçları filan bir tarafa, bir de Lost’un ortaya çıkardığı yeni bir pazar oluştu. Oldum olası şu pazar, piyasa sözcüklerinden hoşlanmam. Ama ne yapalım ki yaşadığımız çağın, içinde yaşadığımız düzenin bize zorunlu kıldığı şey piyasaya uyum sağlamak. Biz de doğal adaptasyonun bir sonucu olarak Lost piyasasına entegre oluyoruz, öyle ya da böyle..yanında ya da karşısında. Bahsettiğim şey sadece Lost ile ilgili ürünlerin satışı değil, “Lost’a benzer” diziler furyası da buna dahil. “Lost gibi” filmler, “Lost adasına düşsen yanına alacağın üç şey burada bulunur”, “Lost’ta en sevdiğiniz karakter kimdir” filan.. Geçenlerde kendime bu son soruyu sordum, anlamsız buldum. Kurgu bir dizideki karakterlerden birini neden diğerlerine göre daha fazla seveyim ki? Diyelim ki sevdim, bunun ne anlamı olabilir ki? Bu bilgi gerçek hayatta benim ne işime yarayacak yani?

Daha fazla

Previous Older Entries