Ayın Sureti

Gece sabaha kalamıyor, devredemiyor bugün. Bahçede Güney’i düşlüyorum. İnsanların yokluğundan istifade edip kaçmak istiyorum. Seke seke dağlardan, seher vakti  güneye kavuşmak Toroslar’ ın Yörük çadırında deliksiz uyurken yarı ölmek istiyorum. İstiyor-dum.

Gürültüler geri çağırıyor ansızın. Ben Toroslar’a, bedenim sessizliğe karanlığa başkaldıran haykırışlarla şehrin kavşağında irkiliyorum. Ellerimin altında yüzü ayın sureti, beynime kazımak için gözlerine bakıyorum, gözlerini göremiyorum. Daha fazla

Hoşçakal Yüreğim !

3624940lgva9.jpg4Gittin; şehri, insanları, köpüren dalgaları aldın gittin. Güvercinin ağzındaki ekmeği alıp da gittin…

Sen bir adım uzaklaştın, fesleğenler kurudu, ışıklar söndü göz göz evlerde. Tanıdığım kapıların içi yoksullaştı, iki fincan kırıldı. Demlenen gece sohbetlerim ham kaldı. Sislerin içerisinde öksüz kirli çocuğu bıraktın…

Bir memleketin tek kütüphanesiydik biz,yarım bırakılan üzeri karalanan bir yazı bırakıp da gittin. Büyüdüğümü düşündün belki, söyle o zaman! Niye muhtacım hala sana?

Yok artık öznesi sen olan zamanlar, bir daha da olmayacaklar.

Dün! Dün odama geldin, takatsiz bedenimle doğruldum, ellerine sarıldım. Sen sefilliğime kızıyordun, ben sana ağlıyordum. Aynayı çevirdin bana, aylardan sonra bakmadığım kendime. Çok utandım. Suretimden değil, beni böyle görmenden. Hırçınlaştım birden, bağırdım, dağıttım, beni böyle bıraktığın, büyüdüğümü sandığın için. Daha fazla

Raif Efendi

kalabalik1Günlerim bir biri ardına sıralandı yine. Zaman durağan… Köşeye çekilip yaşamı seyrettiğim, cam fanusta görevi sadece yaşamak olan süs balığı misali gidiyor geliyorum. Sabah şiddetli ağrılar içerisinde uyandım. Yine yorgundum. Burnuma küf kokusu geliyor, bakıyorum sanki yastığımdan çıkıp hızla evi dolaşıyordu. Güneş girsin, ısıtsın, kurutsun nemi istedim, mevsim de bana küsmüş olacak ki hava kapalı ve yağmurluydu. Şaşırmıyorum, aksine gülümsüyorum “Sizde haklısınız. Ben güneş olsaydım böyle depresif ruh haline doğmazdım” diyorum. Daha fazla

Gidene…

gidenBir gecede bıraktı dünyasını. Otobüs, doğru olan buymuşcasına hızını durmadan arttırdı. Belki o da tanık oldu, gördü, işitti yaşadıklarını, onun için en iyi olanı yaptı. Hızını arttırdır.

Yan koltuktan bir ses “İyi misin?” dedi. Gördüğü gözler kıskanılacak kadar yaşama sevinci saçıyordu. Bu mutsuzluktan öyle utandı ki o gözlere mecburen “İyiyim” demek zorunda kaldı.. “İyiyim.. Teşekkür ederim..” Daha fazla

Bütün Bütüne Yok Olmadılar

ellerÇocuk büyüyor, büyüdükçe öğrendiklerinin ağırlığı, aldanışların geri sarmaları omuzları ağır ağır düşürüyor. Bütün yanılgılar alaycı bir gülümseme takınmış sırıtıyorlar. Öyle ya, hayat zaferini ilan ediyor. Bir tutam insan biriktirmişiz. Her birinin elleri avucumuzda. Eksikliğini hissettirenler var aralarında. “Olsun o kadar… Avuçlarımdaki yeter, idame ettirilmesi gereken yaşam için” diyor. Daha fazla

Denize Köprü

Denize KöprüSonsuzluğa açılan bir kapıdır deniz. Çözülemeyen zamanlarda, duvarların altında kaldığında, masanı yumruklarken, onlarca kapının hiçbirini çalmak istemediğinde, kimsenin sözleri kandırmaya yetmediğinde, insanoğlu tahammül sınırlarını talan ettiğinde, gözlerinden süzüleni saklamak zorunda kaldığında… Yavrusunu çağıran, özleyen ana gibi hep seslenir kendi yatağından… Daha fazla

Sizler İyi Çocuklarsınız

insanİlk kez yalvarıyorum.. En kötüsü dilenmek mi? Dileniyorum..
Elimi tut.. Kenetlenelim tekrar.. Bize yakıştığı gibi.. İnsan olmanın üstünlüğünü hatırlamak gibi.
Beynimiz pas tutuyor ayakları yere basan gençliğimi kaybediyorum.
Evin büyüğü başlıyor “Önceleri böyle miydi yaa?.. Ama siz iyi çocuklarsınız..”. Yerin dibine mi girmeli? Mp3 çaları takıp “o zaman, bu zaman değil” mi demeli? Ya da zor olanı yapıp, şapkanı önüne koyup düşünmeli mi?
“Ceddin deden, neslin baban..” diye başladım;
Köyde dedem toprak çapalardı. Hala çapalar(Tabi organik-inorganik karmaşası yokmuş o zaman).. Daha fazla

Diğer Ben

tahta-evKüçük bir belde ki her yer yeşil. Penceremde orman. Arzu edilen yer farklı bir mekana geçiş, mekandaki rahatlığı bulma çabası, maneviyatındaki genişleme. Ve bir gülümseme.. Yakup, Belde’nin delisi. Kola ve turşudur en büyük mutluluğu. Delirmesi ve yine bir kızın bırakması, hastane bahçesinde “Hey onbeşli” diye başlaması.

Hiç düşünmemiştim, insan nasıl deli olur? Anladım ki daha çok düşünecektim insanı ve doğayı (alternatif de yoktu zaten).. Gece-gündüz, yer-gök aynıydı nasılsa. Beldenin nabzı atmıyordu ama sessizlikte acı vardı. Gençlik ve yalnızlık sindirerek yaşatıyordu her bir kareyi.

Ekip hazırlanır siren çalar giderim duvarları arasında bir santim boşluk olan tomruk eve. Teyzem başlar “İstanbul’dan çocuklarım gelecek, beni tedavi ettirecekler”.. “Evet..” derim, “gelecekler..” Bir soğanı vardı dolabında bir de ilacı… Daha fazla