14 Nis 2010
by Erkan Mercan
in Şiir
Etiketler:ayrık otu, çikolata, öpüşmek, üz, batıl, beyin, düzen, düzenbaz, devasa, difüzyon, din, eksizler, havuz, için, ikram, inanç, kalabalık, kendinden geçmek, kitle imha, metal, mucize, mut, nefs, saf, silah, Sinestezi, soğuk, su, Tanrı, Toprak Ademoğlu, yutkunmak, Şiir, İnsan
Eksizler sözlüğünün saf kökleri: üz ve mut
Kala balığın yüzdüğü devasa havuzun içine
Tanrının sarkıttığı oltaların yegane yemleriydiler.
İnsanlar, öpüştüler bükülmüş soğuk metal parçaları ile
kendinden geçtiler, beyinleri göçerken difüzyon kuralları içerisinde
Tutamaksız yaşayan kitle
imha silahıydı onlar için
Daha fazla
13 Nis 2010
by Erkan Mercan
in Deneme
Etiketler:acı, arsız, arzu, Aşk, çocuk, öfke, beklenmedik, ben, dans, Deneme, dudak, eş ruh, göz, gözlerin, güneş, güzellik, hain, hamle, hayat, hırçın, ipeksi, kalp, kırılgan, Melek Mızrak, perde, romantik, ruh, sarılmak, sen, sevecen, Sevgili, sımsıcak, tango, Tanrı, ten, tutku, uçucu, umarsız, Yalnızlık, yol, şeffaf, İnsan
Hani bazı güzellikler insana hayatında bir-iki kere sunulur ya? Sen de benim hayatımdan geçerken uğradığın o gün yaşantıma güneş doğmuş aslında. Kalp arsızdır, birine kaydığında zannedersin ki umarsızca açtığın kalp ömür boyu kalacak orada. Ama gözlerinin önünde uçuşup duran perdeler indiğinde eş ruhunu bulamayan kalp yeniden yollara düşer bakmadan ardına.
Aşk çocuktur, umarsızdır; aşk uçucudur, şeffaftır; aşk hırçın, bir o kadar da haindir. Daha fazla
01 Mar 2010
by editor
in Aşk, Deneme
Etiketler:Ayrılık, Aşk, hayat, onsuz, selen urcan, Sevgili, yalnız, İnsan
Biz, tek kişilik hayatımızdaki tek insanlarız. Bir arkadaş, bir sırdaş, bir kardeş, bir anne yada bir sevgili ne fark eder. Paylaşılmazki yalnızlık! Kalabalıkta bir yalnız! Yalnızlar içinde bir yalnız!
Kafamı kuma gömmek istiyorum, çaresizce beklemek. Çekmecede ki en keskin bıçak olmaktan yoruldum. Kenarda öylesine bir meyve bıçağı olmanın dinginliğiyle yaşamak nasıl olurdu acaba?Yataktan hiç kalkmadan yastıkların arasında kaybolmakta var şimdi. İçimi acıtıyor yokluğun, derin derin sızlıyor ruhum. Acaba diyorum bu mu cehennem? Nasıl bir sınav bu böyle. Şıklar yanlış soru çözümsüz, boş bırakmaksa imkansız. İşte bu yüzden yalnızım artık. Bu paylaşılmayan konuştukça azalamayan bir acı. Alev alev bir yangın. Anlayacağın kül bile olamadım daha, yeniden doğabilmek için küllerimden!!! Daha fazla
29 Oca 2010
by editor
in Edebiyat, Şiir
Etiketler:çare, çaresiz, çene, deniz, ekran, el, erdem, erhan tığlı, gazete, göz, gözyaşı, hayat, insaniyet, kan, kar, revan, rica, Sinestezi E Dergi, uçurum, yol, İnsan
Gazetelerden kan sızıyor
Ekranlar kanlı
Kan gövdeyi götürüyor
Yollar kan gölü yollar kan revan
Kan denizi dinlemiyor aman
Kanlı gözyaşları döküyoruz çaresizliğimize
Kan oturmuş gözlerimize…
Nereye saklayacağımızı bilemiyoruz kanlı ellerimizi
Dinmiyor hiç umduğumuz dağlara yağan kar
Bitmiyor sağımızdaki solumuzdaki uçurumlar
Çenemize kadar kana battık
Her taraf kan içinde ama
Bulunamıyor bir türlü toplumu sağlığa kavuşturacak kan… Daha fazla
16 Oca 2010
by Erkan Mercan
in Şiir
Etiketler:a.tolga akpınar, Alparslan Tolga AKPINAR, Ayrılık, öfke, bağımsız, dünya, dinle, gözyaşı, hüzün, intikam, keder, korkunç, lüzumsuz, pişmanlık, sert, Sinestezi E Dergi, tepki, tolga akpınar, umarsız, yalan, yumruk, şarkı, İnsan

Hüzünlüyüm yine, hüzünlü şarkılar dinliyorum…
İçinde gözyaşı olan şarkılar, içinde keder, içinde ayrılık olan…
Ve ayrıca öfke, pişmanlık, intikam falan filan…
Hüzünlüyüm, hüzünlü şarkılar dinliyorum faydası olmayan.
Dinliyorum, sadece dinliyorum gerisi yalan… Daha fazla
14 Kas 2009
by sinestezi
in öykü, Deneme, Psikoloji, Serbest Yazı
Etiketler:abluka, Anne, Ayfer Demirtaş, çekingen, çikolata, çocuk, Baba, bakkal, ben, cadı, canavar, cuma, dünya, elma, fırtına, gerçek, gizli, hayat, istisna, kek, koltuk, korku, korkunç, kırmızı, maske, pamuk prenses, paylaşım, saçmalık, sekiz, sıfat, telaş, Televizyon, uyku, uyumak, yaş, yumurta, şeker, İnsan

Korkunç bir Cuma günüydü. Kim korkutmuştu beni bu kadar? Daha sekiz yaşında küçücük bir çocuktum, dünyada olup bitenlerden uzaktan yakından alakam yoktu. Varsa yoksa oyun oynamaktı hayat. Büyüyünce para kazanmam gerektiğini biliyordum. Param olunca hepsiyle çikolata şeker alacaktım. Bence babam parasını doğru harcamıyordu. Parasını dünyanın en tatlı şeyine vermektense gereksiz şeylere harcıyordu bu da beni çok kızdırıyordu… Daha fazla
02 Kas 2009
by Derya Koşar
in Deneme, Edebiyat, Serbest Yazı
Etiketler:ağrı, öfke, öfkelenmek, üzülmek, üzüntü, düzen, depresif, derya koşar, Edebiyat, en iyi, fanus, Film, gülümseme, güneş, geçmiş, hikaye, ilgili yazı, karakter, kitap, kış, mevsim, nem, Raif Efendi, roman, ruh, Sabahattin Ali, sessiz, sevgi, Sevgili, sistem, sıkıntı, yazın, yaşam, yağmur, zaman, İnsan
Günlerim bir biri ardına sıralandı yine. Zaman durağan… Köşeye çekilip yaşamı seyrettiğim, cam fanusta görevi sadece yaşamak olan süs balığı misali gidiyor geliyorum. Sabah şiddetli ağrılar içerisinde uyandım. Yine yorgundum. Burnuma küf kokusu geliyor, bakıyorum sanki yastığımdan çıkıp hızla evi dolaşıyordu. Güneş girsin, ısıtsın, kurutsun nemi istedim, mevsim de bana küsmüş olacak ki hava kapalı ve yağmurluydu. Şaşırmıyorum, aksine gülümsüyorum “Sizde haklısınız. Ben güneş olsaydım böyle depresif ruh haline doğmazdım” diyorum. Daha fazla
11 Ağu 2009
by sinestezi
in öykü
Etiketler:Ölüm, böbrek, Kuru, tişört, Şiir, İnsan, ıslak

Böbrek
Özkan ve böbreği hiçbir zaman iki arkadaş olamamışlardı. Hatta diğer bir çok böbreğin aksine Özkan’ın böbreği yalnızdı, Özkan’ın vücudunda tek bir böbrek vardı. Diğer hiçbir böbreğin adı olmadığı gibi Özkan’ın böbreğinin de bir adı yoktu, böbrek derdi herkes. Ama ille özellikle ondan bahsedilecekse “Özkan’ın böbreği” diye tanımlanabilirdi. Özkan’la böbreği, doğal olduğu üzere arkadaş değildi, üstüne Özkan böbreğinin ihtiyaçlarına kulak vermek gibi bir alışkanlığa sahip olmadığı gibi onun şikayetlerini de pek dinlemezdi. Yalnız ve üstüne ihtiyaçlarını karşılayamayan böbrek, haliyle bu durumdan hoşlanmıyordu.
Özkan bildiğimiz adamlardan değildi. Bir gün kendine Kuvva II markalı bir tişört almıştı ve bununla gurur duyuyordu. Gittiği yerlerde sık sık tişörtünden ve markasından bahsediyordu. Öyle ki; tişörtü için bir şiirimsi yazmıştı aklı sıra:
Tişörtüm kuvva
Koşuyorum iç kulvarda.
Daha fazla
13 Haz 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji
Etiketler:alper akpınar, amaç, Ayrılık, Aşk, hedef, kaybetmek, kazanmak, ruh, unutmak, yaşamak, İnsan
Bir insan ne kadar uzun süre koşabilir ki bir şeyin peşinden? Ne kadar zorluğa, güçlüğe dayanabilir? Kaybettiği nerdeyse belli olduğu an bile koşabilir mi hayallerinin peşinden? “Şimdiye kadar nerdeydin” deseler ne cevap vereceğini bilmeden yine de savaşır mı hayatla? Uğruna hayatını değiştirdiği amacı için hiçbir şey yapmadığı halde onu kaybettiğine üzülmeli midir? Bir insan ne zaman anlar kaybettiğini? Aslında ne zaman kaybetmiştir? Pişmanlık ne getirir?
Daha fazla
14 May 2009
by Erkan Mercan
in Deneme, Eleştiri, Makale, Mizah, Serbest Yazı
Etiketler:anaokul, Arkadaşlık, asabiyet, çevre, çılgınlık, üniversite, buluşma, chat, eğitim, fotoğraf, fun, google, interaktif, Kabus, kıyas, mail, mesaj, netlog, Ozan Mavi, popülerizm, post, rakı sofrası, resim, sembol, sinir, sosyal, tanışma, Teknoloji, tiraj, wall, yaşam, yonja, youtube, şifre, İnsan
Herkeste bir facebook çılgınlığı almış başını gidiyor… Facebook da Facebook diyor herkes. Uzaktan izliyordum önceleri, ben hiç karışmayayım dedim. Beni bozar böyle feysbukmuş, yonjaymış, netlogmuş tarzı şeyler dedim. Ama yok ciğerler olmuyor… Gelen facebook istiyor, giden Facebook istiyor. MSN’ i açıyorsun 100 kişi birden tek bir ağızdan soruyor Facebook açmadın mı halen diye. “Açmadım…” diyorum hafif utangaç bir tavırla. Aslında ne nane olduğunu ben de bilmiyorum. ” Oğlum açana bak çok süper, birbirimizi bulacağız oradan! ” diyorlar. Sanki telefon numaramı, nerede oturduğumu, kim olduğumu bilmiyormuş gibi konuşuyorlar. En sonunda dayanamadım, beni de ikna ettiler. “Tamam açıcam.”‘ dedim. Kararlıydım bu sefer… Daha fazla
07 May 2009
by Erkan Mercan
in Eleştiri, Makale, Televizyon
Etiketler:aile, bayan, bilim adamı, botoks, boşanma, Canlı Yayın, dedikodu, derya baykal, desti izdivaç, espri, esra ceyhan, esra erol, estetik, evlenme, gaflet, gonca akpınar, Hadise, hoca, hukuk, ilahiyat, izdivaç, kadın, kadın programı, kavga, metroseksüel, mikrofon, miras, programlar, Reklam, sabah programı, seda sayan, seviyesiz, seyirci, stüdyo, Türkiye, Televizyon, teyze, toplum, Tv, velayet, zaman, zap, zaplamak, şifa, İnsan

Sabahları evde olduğunuz vakit sakın televizyonu açıp, kanalları “zaplamak” gibi bir gaflete düşmeyin! Tabii, eğer kadın programlarına bayılmıyorsanız..!
Kendim beğendiğimden değil, sırf bunu izleyen insanlar “acaba ne buluyorlar?” diye izleme merakına kapıldım, lakin pek uzun sürmedi, süremedi!
Türlü kanallarda onlarca kadın programı ve evlenme programları türemiş ve günden güne deyim yerindeyse “amip” gibi çoğalıyorlar. İşin kötüsü kimse buna “dur!” demiyor, aksine daha çok izleyerek “reyting” denen canavarı daha da iştahlandırıp programların ekmeğine yağ sürüyorlar. Daha fazla
21 Nis 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Deneme
Etiketler:alper akpınar, ateş, Aşk, güneş, gece, ruh, Şiir, İnsan
Aşk; ki vardır, gerisi teferruat. Az kalsın elim bir yanlışlıktan dönüyordum aşık olmayarak! Soyu tükendi çoktan gezgin şairlerin, böylece sonu geldi, gerçek aşk şiirlerinin!
Aşk; ki önce insanı şereflendirdi. Bilemedi insan yüreğindeki bu derdi. Su, güneş, ateş, toprak, ağaç, insan ve evren birdi. Affet ulu tanrım, onlar bilmiyorlardı! Devasa bir dağdan koca bir kaya kopar gibi, gönüllerinden parçalar koparıyorlardı.
Daha fazla
22 Mar 2009
by sinestezi
in Aşk, Başkaldırı, Felsefe, Psikoloji, Serbest Yazı, Sosyoloji
Etiketler:alper akpınar, Anne, ateş, Aşk, Ölüm, Baba, Düşünmek, gökdelen, gökkuşağı, gökyüzü, hayat, kahve, kalp, kirlenmek, paylaşmak, sevgi, Sevgili, toprak, Yalnızlık, yaşam, yaşamak, zenginlik, İnsan

Gidip kendime kahve alacağım hayatım, sen de ister misin? Belki yüreğimizi yeniden ısıtmaya yardımcı olur!
Sevdiğimiz zaman gösterirdik sevdiğimizi, bir zamanlar. Annemize sarılır, öperdik yanaklarından. Babamız bizi sırtına alır gezdirirdi. O zamanlar henüz gökdelenler yoktu. Delememişti kimse göğü, ve hala bir şansımız vardı zıplayarak gökkuşağına erişmek için.
Daha fazla
17 Mar 2009
by Derya Koşar
in Deneme, Serbest Yazı
Etiketler:Aşık Veysel, beden, Ceza, düşünce, Düşünmek, dede, derya koşar, eğitim, Fuzuli, insanlık, iyi çocuk, Mahzuni, ruh, Sagopa, Sebep, Teknoloji, toprak, yalvarmak, yaşam, Yunus Emre, İnsan
İlk kez yalvarıyorum.. En kötüsü dilenmek mi? Dileniyorum..
Elimi tut.. Kenetlenelim tekrar.. Bize yakıştığı gibi.. İnsan olmanın üstünlüğünü hatırlamak gibi. Beynimiz pas tutuyor ayakları yere basan gençliğimi kaybediyorum.
Evin büyüğü başlıyor “Önceleri böyle miydi yaa?.. Ama siz iyi çocuklarsınız..”. Yerin dibine mi girmeli? Mp3 çaları takıp “o zaman, bu zaman değil” mi demeli? Ya da zor olanı yapıp, şapkanı önüne koyup düşünmeli mi?
“Ceddin deden, neslin baban..” diye başladım;
Köyde dedem toprak çapalardı. Hala çapalar(Tabi organik-inorganik karmaşası yokmuş o zaman).. Daha fazla
08 Mar 2009
by gonca akpınar
in Serbest Yazı, Sosyoloji
Etiketler:öpücük, kurbağa, maneviyat, masal, pişmanlık, prenses, selen urcan, İnsan
Prenses yanlış kurbağayı mı öptü? Masal mı bozuldu? İşler sarpa sararken bir kurbağa insan yerine kondu. Peki ikinci öpücük ona insan olabilme erdemini vermeye yetebilecek miydi? Ya da prenses yanlış, acele ve tutkulu bir seçimin kabullenilmişliğiyle mi ezilecekti?
Masal artık 21.yy masalı olsa sonu bir yere bağlanırdı mutlaka. Nihayetinde maddeye bağlanmayan bir maneviyat bu yüzyılda masalda bile olsa imkansızı haykırıyordu.
Gerçek doyuma ulaştıran maddeci dünyanın maneviyatsız maddeleri olmak ne de aykırı ruhuma. Bir laf etmeliyim ki doyurmalı karnımdan önce ruhumu. O zaman anlarım ki doyduğumu.
Ne kadar az pişmanlık kalırsa geride o kadar mutluluk olur ilerde. Keşkelere takılmadan doğru kurbağalara insan olma zevkini tattırmak mesele! Daha fazla
22 Şub 2009
by Erkan Mercan
in Deneme
Etiketler:akıl, özenmek, ders, fatma kılıçsoy, hayat, sevmek, yaşam, İnsan
Bir insan hatalarından ders almamaya özenle dikkat ediyorsa, buna samimiyete dayalı ilişkiler içerisinde “Mal mısın arkadaş?” denir. Matematik gibi bilgilerimize kesinlik kazandıran bir bilimde bu olaya “Sende hiç akıl yok (Sıfır).” denirken, mantık gibi bilgilerimize tutarlılık kazandıran bir bilimde ise “Hah bravo, pek bravo! Ne de güzel ibretlere gark olmuşsun öyle!” şeklinde dalga konusu edilir. Çekirdek-olojide (Egeliler buna çiğdem-oloji de derler.) ise, “Hastalık gibi bir şey abi bu.” denmesine girip kafanızı hiç karıştırmayacağım.
Peki, neyden mütevellittir ki, sonunda pişman olacağını bile bile bir olayı yapmakta kendini tekrara alırsın ey beşer? Her seferinde bir süper kahraman mı gelsin göklerden istersin, “İşte geldim buradayım Sayın Israr. Artık bu olay sizin için bir hata olmaktan Daha fazla
20 Şub 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Şiir
Etiketler:alper akpınar, Aşk, öpmek, bakmak, dudaklar, gülümsemek, gülmek, kızmak, love, sarılmak, seni seviyorum, sevgi, Sevgili, sevmek, Sinestezi, susmak, Şiir, İnsan
Ellerine bakıyorum,
gözlerine bakıyorum,
dudaklarına bakıyorum,
kızmıyorsun ya!
Kızmazsın biliyorum.
Daha fazla
20 Şub 2009
by Alper AKPINAR
in Şiir
Etiketler:alper akpınar, Aşk, çiçek, bahar, gökyüzü, güneş, hayat, hüzün, kelebek, yaşama sevinci, yağmur, Şiir, şapka, şenlik, İnsan

her bahar gelişinde,
alıp şapkamı güneşten
bir ağacın dalına atıyorum.
kelebekler uçuşuyor,
peşlerinden koşuyorum.
Daha fazla
14 Şub 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Mektup, Serbest Yazı
Etiketler:14 şubat, alper akpınar, Aşk, büyümek, hüzün, kalp, love, romance, saklambaç, sevgi, Sevgili, sevmek, Sinestezi, şehir, İnsan

Bahçelerde ve yollarda saklambaç oynardık, gözlerimi kapatır sayardım. Gözlerimi açıp etrafıma baktığımda sadece seni arardım. Sobelenmek umrumda değildi, seni görünce bekler, yanında koşardım, önce sobelemek için değil, elin elime değer belki diye. Bir kovukta birini görürdüm, nefesini duyardım, kokusu gelirdi burnuma, sendin o.
Dünya küçülürken büyüdüm ben. Okullara gittim. Seninle tanıştım. Okul bitince çarşıya çıkardım. Yollarda yürürdüm, belki sen de aynı yollarda yürürsün diye. Belki karşılaşırız da selam verirsin, gülümsersin diye. Yürürken birini görürdüm önümde yürüyen. Yavaşlardım. Endamı sana benzerdi, sesi seninki gibiydi, kokusu senin kokundu, sendin o. Daha fazla
11 Şub 2009
by liladee
in Deneme
Etiketler:ayşegül engin, Aşk, hayat, inziva, kafa dinlemek, perde, Yalnızlık, yaşam, yorgunluk, İnsan
Mümkün olduğu kadar yalnız kalmak isteyen insanların, ve bunu sağlamak için elinden geleni yapanların inzivanın bir adım ötesinde olduklarını düşünüyorum. Aslında bu devirde o bilindik anlamıyla inzivaya çekilmek pek olacak iş değil. Ancak, kıyısından köşesinden yanaşılabilir. Pek de güzel olur!
Neden?..
Ama bu “neden?” sorusunun yanıtı, yalnızlığı çok sevenler için geçerli. Ya da yalnızlığı tercih edenlerin nedenleriyle çok ilintili.
Hani herkesin zaman zaman yaşadığı bir ruh hali vardır: Diğer insanlarla uğraşacak gücün, isteğin kalmadığını hissetmek. Envai çeşit nedeni vardır bu duygunun da, en belirgin nedeni bence yorgunluktur. Kafası yorulmuştur artık, kaldıramaz. Daha fazla
09 Şub 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Şiir
Etiketler:alper akpınar, ateş böcekleri, Ay, Aşk, bahar, gökyüzü, güneş, sevgi, Sinestezi, unutmabeni, uyku, Yalnızlık, yıldızlar, şapka, İnsan

…ve her bahar gelişinde ben
şapkamı güneşe asıp
kendime
unutma beni çiçeklerinden bir yorgan yapıyorum.
Daha fazla
30 Oca 2009
by editor
in Deneme, Serbest Yazı
Etiketler:öyle böyle, bambaşka, bembeyaz, beyaz, boyacı çocuk, ev, ev sahibi, evsiz, fotoğraf, gök, göz yaşı, hüzün, homeless, imaj, kar tanesi, kar yağıyordu şehrin üzerine, karton kağıdı, kestane satan adam, kış, saç, sakal, snow, snow and city, snow rain, sıcacık, sıcak, tolga akpınar, yaşlı adam, yer, yumruk kadar, yuva, şehir, İnsan, ıslak
Kar yağıyordu şehrin üzerine, öyle böyle kar değil yumruk kadardı bir kar tanesinin büyüklüğü… Ne kadar da güzel yağıyordu, bembeyaz ve kışın tüm güzelliğini ortaya çıkaracak şekilde… Yer ve gök aynı renkteydi, çam ağaçları ve gri kaldırımlar misafirini ağırlayan ev sahibi misali coşkularını renklerini parlatarak gösteriyorlardı.
Kar yağıyordu şehrin üzerine, yavaş yavaş ve yumuşak bir biçimde. En biçimsiz yapıların görüntülerini güzelleştirircesine… Halbuki daha az önce o binalar sevimsizlikleriyle şehrin görüntüsünü kirletiyorlardı. Sen nelere kadirsin kar….
Kar yağıyordu şehrin üzerine, belki de insanlar fotoğraf çektirsinler diye. Nedense karın altında çekilmiş fotoğraflar başka bir başkaydı, yani bambaşkaydı… Daha fazla
26 Oca 2009
by editor
in Felsefe, Makale, Serbest Yazı, Sosyoloji
Etiketler:Abraham Maslow, ahlak, Ben oldum, dürüstlük, Абрахам maslow, Силу, Честность, Этика, eşitlik, fazilet, honesty, humanity, I am i, kategorize, Maslow Hiyerarşisi, maslow теории, Maslow Theory, morals, Sinestezi, Sosyoloji, tolga akpınar, virtue, İhtiyaçlar Hiyerarşisi, İnsan
Abraham Maslow`un ihtiyaclar hiyerarşisinde bulunan ihtiyaçlardan
4`üncü ve 5`inci ihtiyaçları da giderilen insanların bir kısmının sahip olduğu statü`nün aldatmacasına inanarak çevresindeki diğer insanlara yukarıdan bakma durumlarıdır “ben oldum” demek. “Ben oldum” deme noktasına gelmiş insanlardan bir kısmının “olmak” kavramının anlamını gerçek anlamda kavrayamamaları hasebiyle diğer insanlardan ayrılmaları gerekir. Bu kişiler sonradan edindikleri yetki ve makamı kişisel tatminleri için kullanırlar. Diğer insanların kendilerinden aşağı bir seviyede olduğunu düşünürler. Evet doğrudur, diğer insanlar belki ihtiyaçlar hiyerarşisini baz alırsak o kişinin seviyesine erişememişlerdir, ancak “insan” olmaları nedeniyle ihtiyaçlar hiyerarşisi’ nde üst sıralarda bulunanlardan aşağı kalır yanları da olamayabilir. Çünkü genelleme yapmak bazen haksızlık etmektir.
Daha fazla
20 Oca 2009
by sinestezi
in Makale, Serbest Yazı
Etiketler:a human what can for the world, Africa, Afrikaan, america, asia, diario de ferrol, diego velázquez, В области прав тех, которые могут в мире, Europe, globe, human, μια ανθρώπινη τι μπορεί για την παγκόσμια, key, Monica Farro, monopoly, news, niagara falls, Sinestezi, tolga akpınar, يك انسان چه مي تواند براي جهان, world, İnsan, בן אנוש מה שפחית לעולם, حقوق الإنسان وما يمكن للعال
Hep bunu düşünmüşümdür; Bir insan dünya için tek başına ne yapabilir? Bir
insan tek başına dünyayı güzel, yaşanılır ve temiz bir yer yapabilir mi? Ya da bir insan tek başına dünyada barışı etkin kılıp, çocukların ölmemesini sağlayabilir mi? Bir insan Afrika` da, Asya` da ve dünyanın bir çok coğrafyasında açlığa çözüm bulup insanların karnı tok yaşamasını sağlayabilir mi?
Peki bir insan tek başına kadınlara, çocuklara ve yaşlılara uygulanan şiddete engel olup onlarında insanca yaşamasını sağlayabilir mi? Bir insan sömürgeleştirilen ve adeta birer köle haline getirilen halkları emperyalizmin para hırsından kurtarabilir mi? Bir insan, insanların özgürce ve demokrasinin tüm nimetlerini kullanarak yaşamalarını sağlayabilir mi?
Daha fazla
SON YORUMLAR