Döküntü yağmurlar… Kokusuz, kuru yağmurlar…
Avuçlarındaki çatlaktan sızan ağrılı yağmurlar..
Gelmeyen baharın, olmayan kışın yağmurları..
Yorgun bedende sızı veren yağmurlar..
Bardaktan boşanırcasına ruhunu saran, acıtan yağmurlar..
Yanakları kıvrım kıvrım olmuş minik ağacın,
Meğerse büyümüş kimse görmeden
Usulca, sessizce, tek başına..
Çicek açtığı gün de olmuş görmemişler..
Beklemiş, beklemiş, gelmemişler..
Daha fazla
Salıncak
24 Mar 2010 Yorum bırakın
in Şiir Etiketler:adım, alışkanlık, ömür, ben, bitmek, boşluk, bırakmak, Gitmek, Hayal, hüzün, kaçış, murat şahin, O, salıncak, sanmak, sen, Sinestezi, yazmak, Şiir
Gitmek yok demişti,
Öylece bırakıp gitti
İki boşluk arasında bıraktı beni
Bir adım ileri atsam, korku
Bir adım geri kaçsam, hüzün
Sallanır salıncakta hayallerim
Tut beni tut, yoksa düşerim!
Ya da fırlat tüm gücünle boşluğa
Hani hep yaptığın gibi, alışkınsın nede olsa!
Ömrüm dedim; uzun ince kıvrımlı bir yol
Hiç bitmez sanırdım, bitti bak her şey
Belki de sonumu kendi ellerimle yazdım
Sallanıp durdu boş bir salıncakta aklım
Bi sana gitti, bi senden geçti
Onca yüz arasından bi seni seçti
Tut beni tut, yoksa düşerim şimdi Daha fazla
Susarak ölmeyiz, ama veda da edemeyiz!
25 Ara 2009 6 Yorum
in Aşk, Mektup Etiketler:alper akpınar, Ölmek, Mektup, Sinestezi, susmak, veda
Beni gördüğün gün gibi aşikar, kafanı çevirince görmemiş olmazsın. İçinden konuştuklarını duyuyorum, ben de sana bir şeyler söylüyorum. Susarak ölmeyiz, ama veda da edemeyiz. Kaldığımız yerden devam da edemeyiz. Sustuğumda susuzluğunda kalıyorum, dudaklarım kuruyor, senden yana bakamıyorum, çölünde susuzluktan kuruyorum. Kuruyorum, bilmediğimden olsa gerek, bir şeyler var diye kafamda kuruyorum. Oysa gözlerin susuzluğuma, ellerin uykusuzluğuma çare. Susmasan? Daha fazla
Dile Düşürme
01 Ara 2009 1 Yorum
in Aşk, Psikoloji, Serbest Yazı, Şiir Etiketler:ait, alev, Avuç, Ayşegül Öngel, çelişki, çığlık, öp, bunalım, buz, düğüm, dil, dile düşürme, dokunmak, göz, gözbebeği, hayat, hücre, herşey, iç ses, kan, kenar, kimse, kop, Korkmak, korku, kıymet, meze, parmak, rakı, sakla, söylemek, sesleniş, Sinestezi, sinir, sofra, su, tedavi, tut, ucuz, vazgeç, yanak, yansıma, yanılsama, yokluk, yol
“Dile düşürme” dedi iç ses…
Sana kalsın, hangi hücrene ait olduğunu bilmediğin alev ve onun yanıbaşındaki buzlanma…
Yine kendine sakla, kendinle sakla…
Bırak bilmesin kimse ya da herşeyi bildiğini sanan kimse…
Gözlerini kapatıp, kopup tüm sınırlardan kendini nasıl bırakıyorsan suyun üstünde
Öyle bırak dedi… Daha fazla
Bazen İnmek Gerek Sahneden !
19 Kas 2009 Yorum bırakın
in Aşk, Deneme, Edebiyat, Serbest Yazı Etiketler:acizlik, Ayşegül Öngel, bazen, birikmek, cesaret, Eleştiri, emek, farkındalık, güzel, geçmiş, hayat, hayranlık, haşmet, inkar, kimlik, kıymet, madde, manzara, mağrur, milyon, nefret, resim, sahne, sanmak, sevgi, sevmek, seyirci, Sinestezi, Sinestezi E Dergi, son, susmak, tanımlamak, tükenmek, tepki, uzak, yol, zaman
Bazen resim oluyorum durup soluklanıp baktığın, bazen ayna oluyorum bakarken kendin sandığın…
Bazen tam karşındayım sana göre seyirlik bir manzaranın en güzel karesi gibi, bazen de milyonlarca yıl uzağındayım hayatını adasan da ulaşamayacağın…
Bazen eleştirdiğin gibiyim eleştirmen için, bazen de hayranlığın oluyorum mağrur duruşlar da ki varlığım gibi…
Bazen tanıdığını tanımlıyorsun benden geçmiş anlarda öğrendiğin birkaç yavan söz cümlesiyle, bazen de susuyorsun acizliğinin farkındalığıyla… Daha fazla
Anafor
27 Tem 2009 2 Yorum
in Aşk, Edebiyat Etiketler:alper akpınar, Aşk, Özlem, Hasret, korku, love, rüya, sen, sevmek, Sinestezi, Yalnızlık
Ne zaman baksan bana, aklımı yitiriyorum gözlerinin içinde. Gözlerindeki anaforlar beni de çekiyor, gözlerimi kaçırıp özlemine sığınıyorum, kurtarıyorum kendimi. Özleminle tutuşup yine de kül olmuyorum gözlerinin serinliği ile. Gözlerini görmesem yanardım, bırakıp gitmesen boğulurdum. Ne seninle olmayı becerebiliyorum, ne sensiz kalabiliyorum büsbütün. Oysa bilsem ki o gözler bir tek bana öyle bakacak, bir tek ben boğuşacağım o gözlerin içindeki anaforla; sesine, nefesine sığınıp hayatta kalırdım; senin olurdum. Daha fazla
Seni seviyorum!
31 Mar 2009 7 Yorum
in Aşk Etiketler:alper akpınar, Ayrılık, Aşk, Özlem, gökyüzü, güneş, love, rüya, ruh, sevgi, sevmek, Sinestezi, toprak
Koşa koşa gelsem açar mısın kucağını?
Ellerimi uzatsam tutar mısın, ısıtır mısın üşüyen ellerimi sımsıcak, pamuk gibi yumuşak ellerinle? Soğuktan kıpkırmızı olmuş burnumu öper misin, yanaklarıma dokunur musun? Bilir misin, seni seviyorum ben. Bilirsin elbet! Bilmesen gülmezdin üşüyen ruhumu ısıtmak için. Almazdın yumuşacık ellerine minicik kalbimi. Dokunmazdın acıyan yüreğime. Daha fazla
seni sevdiğimi
20 Şub 2009 Yorum bırakın
in Aşk, Şiir Etiketler:alper akpınar, Aşk, öpmek, bakmak, dudaklar, gülümsemek, gülmek, kızmak, love, sarılmak, seni seviyorum, sevgi, Sevgili, sevmek, Sinestezi, susmak, Şiir, İnsan

Ellerine bakıyorum,
gözlerine bakıyorum,
dudaklarına bakıyorum,
kızmıyorsun ya!
Kızmazsın biliyorum.
Sevgilim! Sen misin?
14 Şub 2009 2 Yorum
in Aşk, Mektup, Serbest Yazı Etiketler:14 şubat, alper akpınar, Aşk, büyümek, hüzün, kalp, love, romance, saklambaç, sevgi, Sevgili, sevmek, Sinestezi, şehir, İnsan
Bahçelerde ve yollarda saklambaç oynardık, gözlerimi kapatır sayardım. Gözlerimi açıp etrafıma baktığımda sadece seni arardım. Sobelenmek umrumda değildi, seni görünce bekler, yanında koşardım, önce sobelemek için değil, elin elime değer belki diye. Bir kovukta birini görürdüm, nefesini duyardım, kokusu gelirdi burnuma, sendin o.
Dünya küçülürken büyüdüm ben. Okullara gittim. Seninle tanıştım. Okul bitince çarşıya çıkardım. Yollarda yürürdüm, belki sen de aynı yollarda yürürsün diye. Belki karşılaşırız da selam verirsin, gülümsersin diye. Yürürken birini görürdüm önümde yürüyen. Yavaşlardım. Endamı sana benzerdi, sesi seninki gibiydi, kokusu senin kokundu, sendin o. Daha fazla
Bahar (I)
09 Şub 2009 3 Yorum
in Aşk, Şiir Etiketler:alper akpınar, ateş böcekleri, Ay, Aşk, bahar, gökyüzü, güneş, sevgi, Sinestezi, unutmabeni, uyku, Yalnızlık, yıldızlar, şapka, İnsan
…ve her bahar gelişinde ben
şapkamı güneşe asıp
kendime
unutma beni çiçeklerinden bir yorgan yapıyorum.
Platonik Aşkın İtirafı
29 Oca 2009 9 Yorum
in Aşk, Deneme, Mektup, Serbest Yazı Etiketler:Aşk, öykü, Deneme, erkan mercan, gül, güzel, hikaye, his, imaj, itiraf, love, lovely, Mektup, mustafa, platonik, Psikoloji, sevgi, Sinestezi, staj, tesadüf, yazmak, Yazı, şans
Mustafa hayatında hiç tatmadığı bir duyguyu tatmak üzere uyanmıştı güne. Ama ne o bunun farkındaydı, ne de başkası. Bilmiyordu, bilemezdi o günün hayatının dönüm noktası olacağını..
Gayet sade, hatta yaşıtlarına nazaran daha saf bir görünümü olan Mustafa’nın ne bir aşkı, ne bir aşk bulma düşüncesi, ne de bir kızı etkileyebilecek hareket ya da cümleleri kurabilecek karakteri vardı.. Yalnızlık göbek adıydı, dahası yalnız kalmaya mahkûm bir yapısı vardı..
O gün, diğer günlerden farksız olarak iş yerinde çalışmaya başlaması gayet normaldi fakat biraz sonra kapıdan giren kişi Mustafa’nın değil günlük yaşamı, rüyaları için bile normal sayılamayacak güzellikte birisiydi..
“Merhaba, ben Gül!” diyerek elini Mustafa’ya uzatan kızın söyledikleri o anda Mustafa için sadece bir meleğe ait ses tonu gibiydi. Ne söylediği değil, hoş tınısı kaldı kulaklarında. Daha fazla
24 Ocak 2009 > Sivasspor – Galatasaray Maçı
27 Oca 2009 Yorum bırakın
in Haber, Makale Etiketler:2009, 24 Ocak, Arda, Arda Turan, Ümit Karan, Balili, Bilica, Emre Aşık, emre gürbüz, futbol, galatasaray, Herve Tum, Kewell, Lincoln, Makale, Mehmet Yıldız, Musa, Sinestezi, sivasspor, Skibbe, spor, Turkcell Super Lig, yorum
Yine bir muayyen zaman, yine bir derin paradoksi, yine bir “yaklaşma-yaklaşma çatışması…” Kendimi bildiğimden beri tuttuğum Galatasaray, kendimi bildiğimden beri yaşadığım Sivas’a gelmiş, ben hangisini tutacağım, ne halt edeceğim? Bu sefer ilk defa Sivas yensin istedim… Niye? Bilmiyorum… Sivas yensin…
Maçı stadda izlemenin bir mantığı yok, çünkü Kewell da Lincoln de gelmemiş. 4’erden 8 liraya kıyıp kahvede izlemeye başladık ve Sinestezi için şu notları aldık:
- Yeni keşfettik ki; Sivas tamamiyle fizik üstünlüğüne önem veririmiş. Sahada, Musa dışında bir tane güçsüz adam yok. Futbol tekniktir evet ama teknikle sonuca gidilmez demiş, Bülent. Sırf güç… Misal; Herve Tum’dan Kurban Bayramı’nda 7 hisselik et rahat çıkar. Bilica sırım gibi oğlan. Yalnız Musa işte… Musa demek sinekten doymamış yağ çıkarmak demek. Her neyse, bu maçta fizik üstünlüğü kesinlikle Sivas’ta. Daha fazla
Ben Oldum Diye Çırpınan İnsan
26 Oca 2009 2 Yorum
in Felsefe, Makale, Serbest Yazı, Sosyoloji Etiketler:Abraham Maslow, ahlak, Ben oldum, dürüstlük, Абрахам maslow, Силу, Честность, Этика, eşitlik, fazilet, honesty, humanity, I am i, kategorize, Maslow Hiyerarşisi, maslow теории, Maslow Theory, morals, Sinestezi, Sosyoloji, tolga akpınar, virtue, İhtiyaçlar Hiyerarşisi, İnsan
Abraham Maslow`un ihtiyaclar hiyerarşisinde bulunan ihtiyaçlardan 4`üncü ve 5`inci ihtiyaçları da giderilen insanların bir kısmının sahip olduğu statü`nün aldatmacasına inanarak çevresindeki diğer insanlara yukarıdan bakma durumlarıdır “ben oldum” demek. “Ben oldum” deme noktasına gelmiş insanlardan bir kısmının “olmak” kavramının anlamını gerçek anlamda kavrayamamaları hasebiyle diğer insanlardan ayrılmaları gerekir. Bu kişiler sonradan edindikleri yetki ve makamı kişisel tatminleri için kullanırlar. Diğer insanların kendilerinden aşağı bir seviyede olduğunu düşünürler. Evet doğrudur, diğer insanlar belki ihtiyaçlar hiyerarşisini baz alırsak o kişinin seviyesine erişememişlerdir, ancak “insan” olmaları nedeniyle ihtiyaçlar hiyerarşisi’ nde üst sıralarda bulunanlardan aşağı kalır yanları da olamayabilir. Çünkü genelleme yapmak bazen haksızlık etmektir.
Kendi kendine konuşmaya övgü
23 Oca 2009 1 Yorum
in Deneme Etiketler:başka, Cinayet sabıkası, düşünen adam, delilik, Deneme, Garipsenme, kaygı, manyak, ruh hali, Sinestezi
Kendi kendine konuşmayacak kadar deli oldu insanlar. Fark edemiyorlar ki kendilerini… Bir tek kişiden ibaret zannediyorlar kendini. Bir insanın kendisi vardır, bir de konuştuğu kendisi halbuki.
Cinayet sabıkası kabarmış, her türlü günaha bulanmış kendi kendisiyle konuşmayan akıllı manyakların çağında kendi kendine konuşmanın delilik olduğunu söylüyorlar. Varsın, söylesinler… Siz, onların bütün gün kendisiyle konuşmaya çalıştıklarını bilmezsiniz. Ama konuşamazlar, zira karşısındaki kendisini dinlemeden konuşmaya koyulurlar, iletişim değil iletim hâlidir onlarınki. O deli dedikleri insanlar, içindeki konuşmalara ses veriyor sadece, hem kendisinin hem de başkasının duyabileceği perdeden dürüstçe, kendince… Garipsenme kaygılarını bırakıp gerçekten insan olmak, bir bütünün içinde hücre olmamaktan başka amaçları yok onların…
Türkiye de Ekonomik Krizler-1929 Krizi
23 Oca 2009 2 Yorum
in Ekonomi, Makale, Tarih Etiketler:1929 Krizi, 2.dünya savaşı, amerika, Aşar, Ağnam, Birinci İktisat Kongresi, economy, Ekonomi, Gümrük Politikası, ihracat, ithalat, Krizler Tarihi, Lozan Antlaşması, Mustafa Necati, Osmanlı İmparatorluğu, Reji İdaresi, resession, Sanayi, Sinestezi, Tarım, Türkiye de Ekonomik Krizler, Temettü Vergisi, Teşvik-i Sanayi, Ticaret, tolga akpınar
ÖNEMLİ UYARI: LÜTFEN AŞAĞIDAKİ YAZIYI KAYNAK VE YAZAR İSMİ BELİRTMEDEN BAŞKA BİR PLATFORMDA YAYINLAMAYINIZ! HER HAKKI SAKLIDIR!
Osmanlı İmparatorluğu siyasi yapısını da ekonomiye yansıtmıştı. Yönetimde tek merkezli bir yapıya sahip olan imparatorluk ülke ekonomisi ve sermayesini de denetiminde tutuyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa’dakine benzer büyük sermaye sahipleri yoktu. İmparatorlukta otoritenin kutsallığı ekonomide de baskındı.
Toprağı ancak devlet verirdi ve karşılığında belirli vergiler alırdı. İmparatorluğun yıkılmasından sonra kurulan genç Cumhuriyet de yukarıdaki etkenlerden zarar gördü. Cumhuriyet kurulduğunda piyasadaki hakimiyet Osmanlı zamanında verilen kapitülasyonlar nedeniyle yabancı ülkelerin elindeydi. Ülkedeki iş hayatını azınlıklar yönetiyordu. Savaş sırasında bu azınlıklar sınır dışı edildiler veya Milli Sınırlar içinde olmayan Türk soydaşlarla mübadele edildiler. Dolayısıyla sadece tarım ve hayvancılıktan anlayan, kalifiye olmayan Türk soydaşlar azınlıklardan boşalan işgücü açığını dolduramadı. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sonrası kalan yabancılara ödenmesi gereken borçlar vardı. Ülke yeni bir savaştan çıkmıştı.
Yalancı Çoban
22 Oca 2009 Yorum bırakın
in Deneme, Mizah, Serbest Yazı Etiketler:ahali, çoban, fasulyenin faydaları, fatih canavaroğlu, hikaye, köylü, koyun, kurt, kıssadan hisse, lades, Mizah, Sinestezi, yalancı
Ben çok bilindik hikâyeleri kafama göre yeniden anlatmayı çok severim.
Zamanın birinde, bir köyde bir çoban yaşarmış. Sivri akıllı bir çobanmış bu, bir gün köylüyü işletesi gelmiş. Köy halkının toplu bulunduğu bir anda;
-Ey ahali, sürüyü kurt bastı. Koşun yetişin! Koyunlarım elden gidiyor diye imdat bilenmiş.
Bunu duyan köylü, eline taş, sopa, sapan, elektirikli testere ne aldıysa olay yerine koşmuş. Koşmuş koşmasına da bakmışlar ki otlak ta koyunlar masum masum otluyor. Etraf da kurt falan yok…
Çoban çıkagelmiş:
-Kandırdım, sizi. Lades işte. Zıt Erenköy. Nabersiniz? Mor oldunuz di mi? He he geri zekâlı herifler sizi… Daha fazla
Bir İnsan Dünya İçin Tek Başına Ne Yapabilir?
20 Oca 2009 1 Yorum
in Makale, Serbest Yazı Etiketler:a human what can for the world, Africa, Afrikaan, america, asia, diario de ferrol, diego velázquez, В области прав тех, которые могут в мире, Europe, globe, human, μια ανθρώπινη τι μπορεί για την παγκόσμια, key, Monica Farro, monopoly, news, niagara falls, Sinestezi, tolga akpınar, يك انسان چه مي تواند براي جهان, world, İnsan, בן אנוש מה שפחית לעולם, حقوق الإنسان وما يمكن للعال
Hep bunu düşünmüşümdür; Bir insan dünya için tek başına ne yapabilir? Bir insan tek başına dünyayı güzel, yaşanılır ve temiz bir yer yapabilir mi? Ya da bir insan tek başına dünyada barışı etkin kılıp, çocukların ölmemesini sağlayabilir mi? Bir insan Afrika` da, Asya` da ve dünyanın bir çok coğrafyasında açlığa çözüm bulup insanların karnı tok yaşamasını sağlayabilir mi?
Peki bir insan tek başına kadınlara, çocuklara ve yaşlılara uygulanan şiddete engel olup onlarında insanca yaşamasını sağlayabilir mi? Bir insan sömürgeleştirilen ve adeta birer köle haline getirilen halkları emperyalizmin para hırsından kurtarabilir mi? Bir insan, insanların özgürce ve demokrasinin tüm nimetlerini kullanarak yaşamalarını sağlayabilir mi?
Hadise – Düm Tek Tek
20 Oca 2009 63 Yorum
in Kültür, Makale, Müzik, Sanat Etiketler:2003, 2004, 2006, 2007, 2009, Athena, Avrupa, Crazy For You, dans, Düm Tek Tek, Deli, dinle, Duman, erkan mercan, Europe, Eurovision, Eurovision Song Contest, Everyway That I Can, For Real, Hadise, hadise düm tek tek izle, hadise düm tek tek video, Hadise video izle, izle, Kenan Doğulu, klip, lyric, lyrics, Sertap Erener, Shake it up şekerim, Sinan Akçıl, Sinestezi, Song Contest, Türkçe, TMF, TMF Awards, video, Yarışma, yılbaşı, şarkı sözü, İngilizce
Son yıllardaki başarılarımızdan sonra daha bir heyecanlı bekler olduk Eurovision Şarkı Yarışması’nı. 2003 yılında Sertap Erener’in Everyway That I Can ile birinciliği, arkasından 2004 yılında Athena’nın For Real ve 2007 yılında Kenan Doğulu’nun Shake it Up Şekerim ile ilk beş içinde, bunun dışında 2008 yılında Mor ve Ötesi’nin Deli ile ilk on içinde kendilerine yer bulmaları bizleri başarının aslında çok uzakta ya da imkansız olmadığına inandırdı.
2009 yılına girmeden önce TRT açıklamıştı “Bizi Hadise temsil edecek..” diye. Hadise Avrupa’da tanınmış bir sanatçımızdı ve dillerden düşmeyen şarkıları ile gönlümüzde taht kurmayı başarmıştı. Bu işi de hakkıyla yapacağına kimsenin şüphesi yoktu. Ama nasıl bir şarkıyla karşımıza çıkacaktı? “Türkçe mi olsun, İngilizce mi?..“, “Bizi mi yansıtsın yoksa Avrupaya mı hitap etsin?..” gibi sorular ortada dolanmak için çoktan hazırdı.
2008 yılının son günleri Eurovision adına sadece bu soruları sormakla geçip gitmiş, 2009’a merhaba diyeceğimiz gün TRT Hadise’nin seslendireceği şarkıyı seçti. Olayın bu safhasını şarkının sahibi Sinan Akçıl bir röportajda şöyle anlatıyor: Daha fazla
Kuş Üşümesi
19 Oca 2009 Yorum bırakın
in Serbest Yazı Etiketler:alper akpınar, Üşümek, cold, hüzün, kedi, Kuş, serçe, sevgi, Sinestezi, sparrow
Balkondan bakarken gördüm, üşüyordu. Tüylerini kabartmış, kendine sıcak bir yer arıyordu. Şimdilik sığındığı yer rüzgarın pek de esmediği bir duvar kenarıydı. Ağaçlar gözükmüyordu pek balkonumdan. Kuş da yoktu pek ondan başka.
Yıllar evvel, ben küçücükken, ağaçlarda kuş yuvaları görürdüm, ve hangi ağaçta olduğuna, yuvanın şekline bakarak ne yuvası olduğunu tahmin ederdim. Bilemezdim pek, ama yine de bir sürü kuş yuvası vardı, bir sürü kuş vardı; sığırcıklar, serçeler, kırlangıçlar, kimisi ala kimisi kara kargalar, çalıkuşları…
Ben Robot, Sen Robot
19 Oca 2009 Yorum bırakın
in Deneme Etiketler:ayşegül engin, dünya, en asil duyguların makinası, galaksi, gezegen, Isaac Asimov, kıssadan hisse, robot, Sinestezi
Asimov bu konuya kafasını bir hayli takmıştır. Dünya’dan başka gezegenlere ilk yerleşenlerin en vefalı yardımcıları robotlardır. Bir gezegeni, daha o gezegene insan adım atmadan adam eden onlardır. Kişi başına düşen robot sayısı, gelişmenin en bariz örneğidir.
Ve fakat, bu insanlar her riskli işlerini robotlara havale ettiklerinden, hatta çocuklarının bakımını bile dadı robotlara bıraktıklarından, kendilerine kalan o bol zamanda yaşamlarına yaşam katacak işlerle meşgul olurlar. Sonunda bilim teknoloji tıp vs.. öyle bir hale gelir ki, yaşamları çıkar kemiksiz 300 yıla.. Dünya yılları hesabıyla.
Sorun yok gibi duruyor değil mi? Adamlar 300 yıl yaşıyor, her işlerini robotlar görüyor. Hani utanmasalar robotlarla “seviyeli birliktelik” bile yaşayacaklar.
Hiç Azdırma Ruhumu Bahar
18 Oca 2009 Yorum bırakın
in Deneme, Serbest Yazı Etiketler:Aşk, bahar, his, love, lovely, sensation, sevgi, Sinestezi, spring
Dün hava o kadar manidardı ki, toprağa düşen her yağmur damlası sanki buruk bir baharın çok da uzak olmadığını haykırır gibiydi. En azından benim onlardan duyduğum buydu. Geride kalanlar benim için hep kırık kalpler, boşluğa uzanan ayrılıklar, yakınlarımın vefatı ve kaderin cilvesine bakın ki kendi hayatımın raydan çıktığı melankolik aylar olarak hafızalarımda hala…
Duyguların en yoğun yaşandığı mevsim olarak bilinir bahar. Aşkın, mutluluğun, kinin ve nefretin, kısacası bütün kalbi duyguların en çok alevlendiği aylardır. Tabiatlarında mı vardır bilinmez, ama kadınlar bu aylarda erkeklere oranla daha çok etkilenirler. Aşık olurlar yada olduklarını sanırlar. Daha çok aşk acısı çekerler ve iliklerine kadar bunalıma gömülürler. Bu aylar için kadınlar arasında konuşulan en yaygın konulardan birisi de kendilerinin bu aylarda daha çok aşık olduklarını sanmalarıdır.
Gece Yatmadan Önce Beş Dakika Ölümü Düşünmek!
17 Oca 2009 2 Yorum
in Felsefe, Makale Etiketler:5, Ölüm, Beş Dakika, Düşünmek, death, five minute, gece, hayat, nice, Sinestezi, tolga akpınar, toplum, yaşam
Ölümlü olmanın verdiği özgüvenle, ölümün ne zaman nasıl geleceğini bilmeyen canlılar olarak, kendimizi ölüme alıştırmak için yapmamız gereken aktivitedir. Ölüme hazırlıklı mıyız? Öldükten sonra bizi neler bekliyor? Acaba yaşama sebebim neydi, ben yaşamanın anlamını kavrayıp, gerçekten de düzgün yaşayabildim mi, ben öldükten sonra yakınlarım, arkadaşlarım benim boşluğumu hissederler mi, yeri kolay kolay doldurulamayacak biri olabildim mi, ben ölürsem çevremdekilerin hayatında neler değişecek gibi soruları kendisine yöneltmelidir insan… Cevap bulamazsa da yöneltmelidir. Bu aktivite insanı olgunlaştıracaktır…
SON YORUMLAR