Yaşam, yalnızlık ve perde!


yalnizlik-senfonisi-32-3Mümkün olduğu kadar yalnız kalmak isteyen insanların, ve bunu sağlamak için elinden geleni yapanların inzivanın bir adım ötesinde olduklarını düşünüyorum. Aslında bu devirde o bilindik anlamıyla inzivaya çekilmek pek olacak iş değil. Ancak, kıyısından köşesinden yanaşılabilir. Pek de güzel olur!

Neden?..

Ama bu “neden?” sorusunun yanıtı, yalnızlığı çok sevenler için geçerli. Ya da yalnızlığı tercih edenlerin nedenleriyle çok ilintili.

Hani herkesin zaman zaman yaşadığı bir ruh hali vardır: Diğer insanlarla uğraşacak gücün, isteğin kalmadığını hissetmek. Envai çeşit nedeni vardır bu duygunun da, en belirgin nedeni bence yorgunluktur. Kafası yorulmuştur artık, kaldıramaz.

Biraz da yaşla ilgilidir bu ruh hali. Eskilerin deyimiyle görmüş geçirmiştir. Bakar şöyle bir çevresine ve hep aynı şeyleri görmekten bıktığını, usandığını düşünür. Aynı duyguyu aynı yoğunlukta kaç kere yaşayabilir ki bir insan? Kaç kere aşık olur aynı arsız telaşla? Kaç kere ilk kavgasının gözü pekliğiyle dövüşür, kaç kere yıkılır bir insan? Kaç kere kaç ulaaaa.. Neyse, konuyu sulandırmamak lazım… Devam:

Aile, iş yaşamı, eş dost muhabbetleri, dağıttığı bir zaman dilimi, çoluk çocuk, sıfır kilometre sevdalar, beyaz sayfalar, acı, hüzün, karmaşa, sorumluluk.. Ne varsa işte hayata dair bazen dibini görerek bazen tadımlık yaşanmış, geçmiş gitmiştir. Onca hengameden sonra yanına kalan eğer kendisiyse çok şanslıdır, çok!

Çevresinde çok değer verdiği insanlar olabilir. Hani sosyal anlamda yalnızlık gibi bir derdi, kaygısı yoktur. Onun derdi aslında, kerameti kendinden menkul bir başka kafaya, kafalara uzun zaman tahammül edemeyecek hale gelmesidir. Ve inanın bunun sevgisizlikle, bencillikle hiçbir alakası yoktur. Adam ya da kadın, artık mümkünse kafa dinlemek istemektedir.

Bir tarihte öğrenmiştim ama şimdi balık hafıza durumu malum, unuttum tam sayısını, bugüne kadar dünya üzerinde insan evladının yazdığı romanların, tiyatro oyunlarının, çektiği filmlerin vs.. yüz küsur sayıda teması varmış. Yani dön dolaş yüzden az fazla temada yazılıyor ne yazılacaksa, ne çekilecekse, e peki o kadar kitap, film neyin nesi? Şu oluyor ki, neyi anlattığın değil nasıl anlattığındır önemli olan! Evet mevzu bu… Aynı şeyi, daha farklı nasıl anlatabilirsin?

Yaşam da buna benzer bir şey. Bilmem hangi ağacın dalından yere indiğimizden beri insan ırkının o kısa ömrü boyunca görüp tadabileceği, “ben de yaşadım len!” diyebileceği kaç durum var? Doğumla ölüm arasında geçen zamanı, bu gezegende yaşayıp da birbirinden aman da aman farklarla dolduran kaç insan var? Yiyorsun, içiyorsun, uyu kalk, aşık ol, bir işin olsun, iki yer gez, albüm düzenle, çiçek al, yetiştir, öfke, şiddet hatta gözün dönsün kıyım yap.. Ama yapılmışı var zaten, fark nerede? Yaşamdaki fark da, nasıl yaptığında, neyi değil.

Gelelim yalnızlığı tercih eden insana. Bir sabah uyanır o insan misal, der ki: Ben kendimi bundan daha fazla, daha az ya da daha bilmem ne ifade edemem! Ben, ben gibi yaşadım. Ben oldum sonunda, ve ben olarak kalmak istiyorum. Ee seviyorum da kendimi.. Hey diğer insanlar! Bakın bu Dünya! Buyurun sizin! Ben artık izliyorum. Ama bu izlemede öyle bel bel seyir hali yok, yanlış anlamayın. Duyarsızlık yok, sevgisizlik yok. Sadece… Perde!

Ayşegül ENGİN

2 Yorum (+add yours?)

  1. Sergüzeşt
    Şub 12, 2009 @ 01:39:28

    Çok güzel anlatılmış, anlatılabilirse yalnızlık…

  2. ersin akyüz
    Tem 14, 2010 @ 17:04:59

    harika :)

Yorum bırakın