25 Kas 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Mektup
Etiketler:alper akpınar, ateş, Ayrılık, Aşk, Ağlamak, Ölüm, çöl, facebook, Gidersen, Gitmek, hayat, hüzün, kalp, kan, karanlık, ruh, Sinestezi E Dergi, su, taş, vaha, Yalnızlık
Gidersen üzülürüm, ağlarım biraz, üşürüm. Soğurum hayattan, yalnız kalırım, ölürüm belki. Uykum gelir, hissiz kalırım, sensiz kalırım, ruhum gider. Acı çekerim, ağlarım, gözlerim gider. Göremem, işitemem, dokunamam, aç kalırım, susuz kalırım, aysız güneşsiz kalırım. Gitme!
Gidersen yarım kalırım, seni özlerim, tutunamam, düşerim. Gidersen her parçam ayrı düşer, bedensiz kalırım, nefessiz kalırım. Ağlarım, bir çölde vaha olur, o vahada okaliptüs ağaçları büyür, ağlarım, yaşsız kalırım. Ağlarım, tüm çöllerde vaha olur, gözyaşlarım kurur, gözsüz kalırım. Gidersen sensiz kalırım. Gitme! Daha fazla
14 Kas 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, öykü
Etiketler:alper akpınar, Araf, Ayrılık, Aşk, Ölüm, Edebiyat, Gitmek, gramofon, kalmak, kalp, kılıçtan keskin, masa, plak, rüya, Yalnızlık

Gitmekle kalmak arasında, bir yukarı bir aşağı, bir sağdayım, bir solda.. Elimde eski bir gramofondan kalma küçücük bir parça, onunla ne yapacağımı bilmiyorum, sallayıp duruyorum. Sanıyorum bir gramofon iğnesi bu, plağın yüreğine vurup onu inleten şey bu olsa gerek. Yüreğime vurup beni inleten şeyin varlığını sorguluyorum, bir yukarı bir aşağı, bir soldayım bir sağda..
Daha fazla
11 Ağu 2009
by sinestezi
in öykü
Etiketler:Ölüm, böbrek, Kuru, tişört, Şiir, İnsan, ıslak

Böbrek
Özkan ve böbreği hiçbir zaman iki arkadaş olamamışlardı. Hatta diğer bir çok böbreğin aksine Özkan’ın böbreği yalnızdı, Özkan’ın vücudunda tek bir böbrek vardı. Diğer hiçbir böbreğin adı olmadığı gibi Özkan’ın böbreğinin de bir adı yoktu, böbrek derdi herkes. Ama ille özellikle ondan bahsedilecekse “Özkan’ın böbreği” diye tanımlanabilirdi. Özkan’la böbreği, doğal olduğu üzere arkadaş değildi, üstüne Özkan böbreğinin ihtiyaçlarına kulak vermek gibi bir alışkanlığa sahip olmadığı gibi onun şikayetlerini de pek dinlemezdi. Yalnız ve üstüne ihtiyaçlarını karşılayamayan böbrek, haliyle bu durumdan hoşlanmıyordu.
Özkan bildiğimiz adamlardan değildi. Bir gün kendine Kuvva II markalı bir tişört almıştı ve bununla gurur duyuyordu. Gittiği yerlerde sık sık tişörtünden ve markasından bahsediyordu. Öyle ki; tişörtü için bir şiirimsi yazmıştı aklı sıra:
Tişörtüm kuvva
Koşuyorum iç kulvarda.
Daha fazla
01 Haz 2009
by gonca akpınar
in Aşk, Şiir
Etiketler:Ağlamak, Ölüm, göz yaşı, giden, her şey, hıçkırık, kalp, kızmak, metehan akpınar, sabah, ses, sevgi, yürek
Bir sabah uyandığımda ölmüştü.
Önce kızdım ona, her şeyimi aldın götürdün diye.
Ama sonra anladım ki beni duymuyordu.
Yüreğim.
Tek duyduğu;
Gözyaşımın, hıçkırıklarımın haykırışlarıydı.
Sürekli elveda diyen bir kızın,
Sesini duyduğunu söyledi sonra bana…
Dedim; boşver duyma,
Sevecek olan gitmezdi…
Metehan AKPINAR
28 Nis 2009
by Erkan Mercan
in Uncategorized
Etiketler:alev, ateş, ağıt, Ölüm, çocuk, barbar, ben, canavar, conan, dalga, dağ, dert, dudak, fısıltı, gölge, gülümsemek, gülmek, gün, günah, günahkar, gece, hayat, iblis, intikam, kadın, kanat, karanlık, kaya, Kayıp, köy, keder, kuzey, Kuş, kırmızı, kız, kızıl, kızıl sonya, masum, masumiyet, mavi, mavi göz, melodi, ozan, rüzgar, red sonja, ruh, saç, Savaşçı, söz, serhan yüksel, Sonja, Sonya, taş, toprak, vahşi, Yalnızlık, yaşam, yemin, yetim, yosun, yıldız, zalim, zaman, zincir
Ateş yüzünü aydınlatıyordu. Gölgeler küçük iblislere dönüşerek bedeninde ve etrafında oynaşırlarken, yaktığı ateşin kalbine diktiği gözlerini yavaşça, kaldırdı.. “Çok zaman geçti” diye mırıldandı kendi kendine. Uzaklardan esen rüzgar alevin de etkisiyle iyice kırmızılaşan saçlarını hafifçe oynatıyordu. Gülümsedi bir çocuğun masumluğuyla.. Hoşuna gitmiş olmalıydı rüzgarın okşayışı. Belki annesini hatırlamıştı; dokunuşlarını. Yanından hiç ayırmadığı kılıcına baktı, kim bilir kaç kız çocuğunu yetim bırakmıştı. Aslında fazla üzüldüğü de söylenemezdi. Kim vardı ki günahsız yaşayan? Kuzeyin vahşi topraklarından ayrılalı çok olmuştu. Bir savaşçı olarak doğmamıştı ama ettiği intikam yemini tanrıların dikkatini çekmiş ve ona bu büyük yetiyi kazandırmışlardı bir gece ansızın. Daha fazla
23 Nis 2009
by Erkan Mercan
in Aşk, Şiir
Etiketler:ahmak, Aşk, Ölüm, bugün, bulamamak, bulmak, erkan mercan, giden, Gitmek, kaybetmek, Kayıp, mahvolmak, sevgi, Sevgili, yaşam
Ölenle ölünmez denilir..
Ölenle ölünür bugün,
Gidenle gidilir..
Gidemeyen kaybedendir..
Gidip bulamayan ahmak değildir ama
Peşinden gitmeyen kendini mahvedendir.
Erkan Mercan
22 Nis 2009
by Erkan Mercan
in Aşk, Şiir
Etiketler:ahmet yılmaz tuncer, Aşk, Ölüm, çıplak, bahar, damla, dünya, doğum, hürriyet, kalp, rüzgar, sessiz, sevda, teselli, yalnız, Yalnızlık, yürek, Şiir, ıssız
Yalnız oluyor ölümler
Hiç bir ölümün içine bir başka ölüm
Sığmıyor doğumlar gibi çıplak ve yalnız
Bağ bozumu sonrası gibi toplanıyor
Yıllar ölümün içine ölüm de
Sessiz ve ıssız çukuruna
Ve hiç bir ölüm almıyor kucağına
Sevdasını bırakarak bu dünyada
Doluyor bir rüzgârın içine
Olsa da ölümler sevdalı insanları
Ayrı düşüren sevdalarından Daha fazla
24 Mar 2009
by Erkan Mercan
in Aşk, Şiir
Etiketler:Aşk, Ölüm, barış, Duman, gülşah üremli, istemek, kalp, korku, sevgi, sevmek, yokluk, Şiir
Beni korkutan ölüm değil inan…
Ben..!
Ölmekten korkuyorum…
Çubuğunu yakıp bir kızılderelinin,
Keyifle çadırında oturması,
Dumanla anlatmak istediğini
Anlatması gibi…
Neden…?
Ben konuşarak sevdiğimi anlatamıyorum, neden? Daha fazla
22 Mar 2009
by sinestezi
in Aşk, Başkaldırı, Felsefe, Psikoloji, Serbest Yazı, Sosyoloji
Etiketler:alper akpınar, Anne, ateş, Aşk, Ölüm, Baba, Düşünmek, gökdelen, gökkuşağı, gökyüzü, hayat, kahve, kalp, kirlenmek, paylaşmak, sevgi, Sevgili, toprak, Yalnızlık, yaşam, yaşamak, zenginlik, İnsan

Gidip kendime kahve alacağım hayatım, sen de ister misin? Belki yüreğimizi yeniden ısıtmaya yardımcı olur!
Sevdiğimiz zaman gösterirdik sevdiğimizi, bir zamanlar. Annemize sarılır, öperdik yanaklarından. Babamız bizi sırtına alır gezdirirdi. O zamanlar henüz gökdelenler yoktu. Delememişti kimse göğü, ve hala bir şansımız vardı zıplayarak gökkuşağına erişmek için.
Daha fazla
08 Mar 2009
by gonca akpınar
in Aşk, Şiir
Etiketler:Ölüm, özlemek, gitme, kalp, kalpsiz, kovan, metehan akpınar, toprak, unutmak, vurmak
Kalbimden vurmanı çok istedim.
Ama boş bir kovanla değil..
Kalbimden vurmanı ben istedim.
Ama gitmeni değil..
Sesini duymayı ben istedim.
Ama arkadaşça değil..
Gidiyorum..!
Ayrılığı ben istedim.
Ama beni unutmanı değil..
Özlemeyi ben istedim.
Ama hiç uğruna değil..
Gelmemeni ben istedim.
Ama aramamanı değil..
Unutmanı ben istedim.
Ama hatıraları değil..
Özlüyorum..!
Gelmeni ben istedim.
Ama kalpsiz değil..
Sesini duymayı ben istedim.
Ama arkadaşça değil..
Gelmiyorsun..? Daha fazla
14 Şub 2009
by gonca akpınar
in Başkaldırı, Felsefe, Psikoloji, Serbest Yazı
Etiketler:Ölüm, Ölmek, hayat, hesaplaşma, Savaşçı, serhan yüksel, Tanrı, Yalnızlık, Yenilmek

“Yapabileceğim bir şey var mı ?” diye sordu Tanrı
Hayır anlamında başını salladı yorgun savaşçı
Yorgun olduğu belliydi yüzünden
Tüm kasları vücudu peltemsiydi,
Ve içinde bir yer kırgındı belliydi
“Savaşta mı oldu?” göstererek eğik kılıcı sordu Tanrı
Savaşçı bulanık gözlerini kılıcına indirdi
“Evet.. ama düşmanım onurlu değildi”
“Kimdi?”
“Hayat”
Esen ılık rüzgar saçlarını dağıtıyordu savaşçının
Ürpermesine neden oldu bu insanlara özgü biçimde
Tanrı hafifçe öne eğilerek “Hissediyor musun?” dedi Daha fazla
14 Şub 2009
by Alper AKPINAR
in Aşk, Şiir
Etiketler:14 şubat, alper akpınar, ateş, Aşk, Ölüm, Haykırmak, hüzün, kalp, love, ses, Sevgili, susmak, susuş, Şiir

İçimde ateşinin yaktığı her neyse
parçalayarak ruhumu
kanatır.
Haykırışlarım kaderime, tüm susuşlarım sanadır.
Ölümüme ferman yazsaydın, bu kadar acı vermezdin bana.
Zehri lime lime etse de bedenimi, her bir hücremi yaksa da
Gönlüme engel olamasam da, yüreğimden oluk oluk kanlar aksa da
Ey güzeller güzeli, söyleyemesem de, aşığım sana! Daha fazla
14 Şub 2009
by editor
in Aşk, Deneme, Şiir
Etiketler:14 şubat, akasya, Ağlamak, Ölüm, Özlem, özlemek, Baba, büyük baba, dede, Deneme, evlat, fötr şapka, güneş, Hasret, ismet akpınar, Sevgili, sevgili dedem, tolga akpınar, torun, uzak, yaşlı adam, Şiir
Sen gittin aylar, yıllar oldu… Terkedişin sanki az önce gibi. Toprağa diktiğin fidanlar ağaç oldu, meyvelerini ise canına değsin diye yiyor sevdiklerin. Gölgesinde piknikler yapılıyor, hiç görmediğin çocuklar yani torunların minicik bedenleriyle oyunlar oynuyorlar. Bana ağaç dikmeyi öğretmek için beraber diktiğimiz akasya vardı ya, hani bükülmesin diye duvara iple düğümleyip bağladığın akasya… İşte o akasya bile kocaman oldu, avlunun en çok gölge veren ağacı oldu. Attığın düğümü çözmedik, son attığın düğüm diye… Bazen o düğüme bakıp bakıp ağlıyorum. Biliyor musun bize üzerinde oturup anılarını anlattığın, bize hayatı öğrettiğin sandalye ve masa hala yerinde duruyor. Sadece kış aylarında kalıdırıyoruz zarar gelmesin diye… Hala kulaklarımda sesin, biz minicikken oyun oynadığımız dar sokakta bize seslenişin “akşam ezanı okunuyor artık eve gel” deyişin… Kokun ise burnumdan hiç gitmiyor, ne güzel kokardı tenin… Kafamı koyup uykuya daldığım göğsünün yumuşaklığını ise hiçbir yastıkta bulamıyorum… Daha fazla
11 Şub 2009
by Fatih Canavaroğlu
in Şiir
Etiketler:Ölüm, üzüm, fatih canavaroğlu, garip, gerçek, hayat, hüzün, Yalnızlık, yaprak, yaşam, Şiir
Sondan başa doğru yazılan bir şiir bu
Şiirin hem ilk, hem son kıtası
Asla yıkılmayacak bir tabu
Bir garip üzüm ve onun hüzünlü yaprağı…
Şu gördüğün basmakalıp köprü
Uç uca eklenerek oluşturulmuş
Üf desen yıkılır, çığlık atsan yıkılmaz
Bu illet köprü geçit vermez artık
Giderayak çingeneleşiyor
Bir kır yolu da bir kır yolu aç bana orman
En sa’d taarruzun savunmasında
Yarı yolda kalmayayım Daha fazla
11 Şub 2009
by Fatih Canavaroğlu
in Şiir
Etiketler:Aşk, Ölüm, fatih canavaroğlu, gül, gerçek, inanç, sevgi, yalan, yaşam, Şiir
Farz olduğu zaman sevginin gözyaşları, toprağıma
Artık hiçbir önemi kalmıyor
Kara borsaya düşmüş yağmurların
Tetikte kalmış parmaklar işaret ediyor
Gezi, gözü, arpacığı…
İlaveten ölüyorum biçimsizliğimde
Hüzne serenatlar yazıyor, yalnızlığım
Temaşa ile dalgınlığında gözlerinin
Elektrik çarpıntılarının izi kalıyor
Ruhumun her bir köşesinde
Neden Allah’ım!
Yetmedi mi geçmişteki isyanlarım?
Diğerlerini dışarıda bırakmayan içsel hesaplaşmalar
Üzerine dışarıda hayat bulmaya çalışan sünepe dokunuşlar
Nüshası olmayan sevgim, değersizleşiyor
Her dönüşünde bu kahpe çarkın
Daha fazla
07 Şub 2009
by editor
in Başkaldırı, Deneme
Etiketler:ateş, Ölüm, çelik kılıç, ölümlü, büyü, büyülü ezgi, Dream, efendi, etkileyici, gökyüzü, göğüs germek, kan kokan rüzgar, kin, kutsal, kırbaç, lord, lord of dreams, mahşerin dört atlısı, nefret, parçalamak, rüya, rüyaların efendisi, serhan yüksel, tılsımlı kolye, şeytan, ıssız bir çöl
Mahşerin dört atlısı gibi yüreğimden kopup gelen dört isyankar dürtünün etkisiyle tüm kinimi ve nefretimi ölümlülerin üstüne kustum. Onur, zafer, ihanet ve nefret; işte beni ay ışığı altında kurdun gözü gibi parlayan çelik kılıcımla gökyüzünü parçalamaya yeltendiren dört kutsal duygu. Ölümsüzlüğün kanadında gelen mağlubiyeti kabul etmeyip, tüm savaşçılar gibi, zafer naralarıyla uçan atlılarıyla saldıran şeytanın elçisine göğüs gerdim. Damarlarımda dolaşan ölüm bana cesaretin, gücümün yetmediği kara gözlü iblisler ise zaferin kaynağını verdiler. Issız bir çölde rüzgar bağışlanmak isteyen ruhlar gibi sürünürcesine eserken her bir tanesi akrep iğnesi kadar acı veren kumlar tüm vücudumda bir kırbaç gibi şakırdıyordu. Daha fazla
31 Oca 2009
by Alper AKPINAR
in Kültür, Müzik, Sanat, Serbest Yazı, Televizyon
Etiketler:31 Ocak, 7'den 77'ye, ali yazar veli bozar, alper akpınar, arkadaşım eşek, Ölüm, barish mancho, Barış Manço, dağlar dağlar, gülpembe, kol düğmeleri, Kul Ahmet'in ceketi, Müsaadenizle çocuklar, nick the chopper, sakız hanım ve mahur bey, sevgi
Bir 31 Ocak gecesi Türkiye’de yaşayan insanların çoğu dua ediyordu, çok uzun sürmedi, kaybettik Barış abimizi. Yıl 1999 idi. Daha topu topu 56 yaşında idin Barış abi. Üstelik yaşını göstermiyordun bile. Geride biri Doğukan, biri Batıkan, milyonlarca Türk çocuğu bırakmıştın üzülen. Sonra biz şarkını dinlerken sen dedin ki “unutma ki dünya hali, veren Allah alır canı”..biz de dedik ki “ben nasıl unuturum seni, can bedenden çıkmayınca!”
Seni yurtdışında “sebzeye meyveye şarkı yapan adam” olarak bildiler. Kim cesaret edebilirdi “Domates, biber, patlıcan” diye aşk şarkısı yapmaya, senden başka? Hapşırana ne verileceğini senin tariflerinden öğrendik hepimiz; “nane, limon kabuğu, bir tutam zencefil”. “7’den 77’ye” herkes severdi seni. Ispanak yemeyi, dişlerimizi fırçalamayı, arka koltukta oturmayı, asıl önemli olanın bir işi iyi yapmak değil de o işi yapabilme cesaretini göstermek olduğunu senden öğrendik. Çaba göstereni takdir etmeyi de.. Herkes 10 puan verirdi herkese..ve hepimiz şampiyonduk. Sen tanıttın bize dünyadaki diğer ülkelerde yaşayan insanları ve senden öğrendik aslında hepimizin ne kadar da aynı olduğunu. Senin sayende “memlekete nere” diyene “bu dünya benim memleket” diyoruz. Kul Ahmet’in neden Ahmet Bey olduğunu da, “ya nasip”in ne demek olduğunu da senden öğrendik. Neler öğrenmedik ki senden? Daha fazla
28 Oca 2009
by gonca akpınar
in Mektup, Psikoloji, Serbest Yazı
Etiketler:ay ışığı, Ağlamak, Ölüm, Özlem, Baba, gonca akpınar, Hasret, Hayal, hayat, Haykırmak, Hoşgörü, Küçük kız, korku, Mezar, my father, nur içinde yat, seni çok seviyorum, sevgi, Umut, şen kahkahalar, İnsaf
Şen kahkahalar atan, deli gibi oradan oraya zıplayan küçük kız yok artık karşında. Gözleri ay ışığında buğulanmış, yüreği kan denizinde yüzen bir zavallıyım artık.
Yıllar geçtikçe, törpülediğim umutlarımla karşındayım.
Bak törpüledikçe zamanla yok oldular. İnsafım, sevgim, hoşgörüm, merhametim belki de sana duyduğum özlem…
Sahi neydi onlar?
Hatırlamıyorum bile…
Hatırlamıyorum çünkü sen gittiğinde ben 7 yaşındaydım. Bütün hayallerimi, umutlarımı ve geleceğimi götürdüğünde tam 7 yaşındaydım baba..!
Daha fazla
17 Oca 2009
by sinestezi
in Felsefe, Makale
Etiketler:5, Ölüm, Beş Dakika, Düşünmek, death, five minute, gece, hayat, nice, Sinestezi, tolga akpınar, toplum, yaşam
Ölümlü olmanın verdiği özgüvenle, ölümün ne zaman nasıl geleceğini bilmeyen canlılar olarak, kendimizi ölüme alıştırmak için yapmamız gereken aktivitedir. Ölüme hazırlıklı mıyız? Öldükten sonra bizi neler bekliyor? Acaba yaşama sebebim neydi, ben yaşamanın anlamını kavrayıp, gerçekten de düzgün yaşayabildim mi, ben öldükten sonra yakınlarım, arkadaşlarım benim boşluğumu hissederler mi, yeri kolay kolay doldurulamayacak biri olabildim mi, ben ölürsem çevremdekilerin hayatında neler değişecek gibi soruları kendisine yöneltmelidir insan… Cevap bulamazsa da yöneltmelidir. Bu aktivite insanı olgunlaştıracaktır…
Daha fazla
16 Oca 2009
by sinestezi
in Aşk, Şiir
Etiketler:alper akpınar, ateş, Aşk, Ölüm, death, die, fire, love, lovesickness, romance, sevgi, Sinestezi, yar
Demir, pas,
İs, tuz,
Ölüm, yas,
Saz, kopuz,
Aşk!
Yara et bedenimi, kes kör bıçağınla
Kanat, kanat, tuz bas yaralarıma
Yak sonra bedenimi, gözlerime mil çek
Yüreğimi sensizlikle acıtma bir tek!
Daha fazla
16 Oca 2009
by sinestezi
in Deneme
Etiketler:Anne, Asker, Ölüm, Baba, Gurbet, Hasret, Sinestezi, tolga akpınar, Şehit
Perdeler açık, galiba evdeler, babam bu saatlerde dışarıya çıkmaz, sabah
fırına gidip ekmeğini, Ali abiden de gazetesini almıştır. Annem de kesin çalıştırmıştır elektrik süpürgesini. Çok titizdir benim annem. Babamı uyutmaz bu yüzden adamcağız da erkenden uyanır… Benim geldiğimi öğrenseler ne mutlu olacaklar kim bilir. Keşke geleceğimizi haber verseydik, annem o zaman yaprak dolması ile tarhana çorbası yapardı bize. Bizim yaprakları köyden ninemle dedem yolluyor, taptaze yani. Tarhana` da hazır tarhana değil annem kendi yapıyor. Titiz olduğu kadar hamarattır da benim annem. Tek oğullarıyım ya benim üzerime çok düşerler. Hep benim dediğim yemeği yapar annem. Babam bu yüzden kıskanır beni.
Daha fazla
14 Oca 2009
by editor
in Deneme
Etiketler:Ölüm, Ölmememiz için yardım etseler ya!, Filistin, Filistin Şiirleri, Gaza On Attack, Gazze, Gazze Şiirleri, Palestine, Savaş, Sinestezi, tolga akpınar, TRT, war, İsrail
“İnsanlar bizimle ilgili konuşuyorlarmış, kimileri bize çok kızıyorlarmış. Taş attığımız için bize kötü çocuklar diyorlarmış. Keşke orda olup onlara “onlarda bize füze attılar ama amca”, “Hem Ayşe ile dedemi de öldürdüler.” diyebilseydim, onlara kolumla bacağımı gösterirdim. Belki o zaman kızmazlardı, belki bana inanırlardı. Hem zaten bir daha taş atamam ki…”
Bizim evimizde internet yok. Zaten bilgisayarımızda olmadı hiç. Bilgisayarımız olsa bile, elektriklerimiz kesik. Elektriklerimiz olsa bile paramız yok. Paramız olsa bile birşey alamayız. Çünkü dükkanlar yok, çarşı kapalı. Açık olan yerlere ise füzeler, bombalar düşüyor.
Daha fazla
14 Oca 2009
by editor
in Deneme
Etiketler:Ölüm, çaresiz, ürkek, ezan, Filistin, Gaza On Attack, Gazze, gazze ile ilgili yazılmış yazı, gonca akpınar, hava kararmış, israel, Palestine, Savaş, Sinestezi, sokak, war, yürek, yorgun, İsrail
İsrail’in bombalamadığı tek camiden okunuyordu akşam ezanı. Hava iyiden iyiye kararmıştı ve sokaklar yine ölüm sessizliğine büründü. Yorgun, çaresiz ve ürkek yürekler akşam karanlığında sessizce çırpınıyordu. Ve kahrediyorlardı bunu onlara yaşatanlara yitirdikleri babaları,anaları ve minicik yavruları için… Ve küçük bir çocuk vardı akşam karanlığında sokakta. Elinde tuttuğu şeyin ne olduğunu bilmiyordu ama etraftaki herkes çığlık çığlığa bağırıyordu özellikle de annesi “ yapma yavrum sakın çekme onu, kımıldama sakın.!! ”
Daha fazla
SON YORUMLAR