Salıncak

Gitmek yok demişti,
Öylece bırakıp gitti
İki boşluk arasında bıraktı beni
Bir adım ileri atsam, korku
Bir adım geri kaçsam, hüzün
Sallanır salıncakta hayallerim
Tut beni tut, yoksa düşerim!
Ya da fırlat tüm gücünle boşluğa
Hani hep yaptığın gibi, alışkınsın nede olsa!

Ömrüm dedim; uzun ince kıvrımlı bir yol
Hiç bitmez sanırdım, bitti bak her şey
Belki de sonumu kendi ellerimle yazdım
Sallanıp durdu boş bir salıncakta aklım
Bi sana gitti, bi senden geçti
Onca yüz arasından bi seni seçti
Tut beni tut, yoksa düşerim şimdi Daha fazla

Bütün Bütüne Yok Olmadılar

ellerÇocuk büyüyor, büyüdükçe öğrendiklerinin ağırlığı, aldanışların geri sarmaları omuzları ağır ağır düşürüyor. Bütün yanılgılar alaycı bir gülümseme takınmış sırıtıyorlar. Öyle ya, hayat zaferini ilan ediyor. Bir tutam insan biriktirmişiz. Her birinin elleri avucumuzda. Eksikliğini hissettirenler var aralarında. “Olsun o kadar… Avuçlarımdaki yeter, idame ettirilmesi gereken yaşam için” diyor. Daha fazla

Boş Bir Mektup

mektupBiraz önce elimde boş bir mektup vardı, okunmaya hazırlıksız bir yazı. Kimse okumasın diye daha yazmamıştım. Canıma tak etti feryatları,”yaz” dedi beni, çünkü yazmak hayattan öç almaktı bir nevi. Oysa hiç yazmadım ben ruhumda zorla sıkıştırılmış namlusu kendine dönük mersiyelerimi, içinden onca harf çalınmış alfabemle. Oysa boştu bu kâğıt biraz önce bütün çıplaklığıyla.

Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, berraklığını hiç kaybetmemiş sesinin yadigârı. Yalnızlığın ritmini arıyordum bütün solo parçalarında, aşk bestelerinin. Belki de sadece seni dinlemek isteyişindendir, sağır kulaklarım, yine bu yüzdendir belki duyabildiğim en güzel şarkı, senin sesin. Acaba kalmış mıdır bana da yokluğunun acısını dindirecek kadar sessizlik musikisi? Biraz önce elimde boş bir mektup vardı, tıpkı ismin, tıpkı yüzün gibi nur ve seni anlatmaya yetersiz olduğu için utanıyordu bütün sözcükler. Necm-i gisü-dâr boşluklarında bir ümit çığlığıydın dudaklarımda. Her kelimeyi en iyi arkadaşımmış gibi seçiyordum ama nedense her seferinde hayal kırıklığı olarak geri dönüyordu çehreme. Daha fazla

Platonik Aşkın İtirafı

plat32Mustafa hayatında hiç tatmadığı bir duyguyu tatmak üzere uyanmıştı güne. Ama ne o bunun farkındaydı, ne de başkası. Bilmiyordu, bilemezdi o günün hayatının dönüm noktası olacağını..

Gayet sade, hatta yaşıtlarına nazaran daha saf bir görünümü olan Mustafa’nın ne bir aşkı, ne bir aşk bulma düşüncesi, ne de bir kızı etkileyebilecek hareket ya da cümleleri kurabilecek karakteri vardı.. Yalnızlık göbek adıydı, dahası yalnız kalmaya mahkûm bir yapısı vardı..

O gün, diğer günlerden farksız olarak iş yerinde çalışmaya başlaması gayet normaldi fakat biraz sonra kapıdan giren kişi Mustafa’nın değil günlük yaşamı, rüyaları için bile normal sayılamayacak güzellikte birisiydi..

“Merhaba, ben Gül!” diyerek elini Mustafa’ya uzatan kızın söyledikleri o anda Mustafa için sadece bir meleğe ait ses tonu gibiydi. Ne söylediği değil, hoş tınısı kaldı kulaklarında. Daha fazla

Yazmayı Öğrenmek

yazmak..Çoğumuz okulda başladı, ailesi biraz daha hevesli olanlar ise daha okul nedir bilmeden öğrenmeye başladı yazmayı. A ile, B ile başlayan yolculuğumuzda hecelerin oluşumunu, daha sonra bunların bildiğimiz, konuştuğumuz kelimelere dönüşmesini hayretler içinde izlerken öğrendik. Ali’ler geldi Emel’ler gitti, kâh ip atladır, kâh soğuk su içip hasta oldular, hayatla ilgili dersler aldılar derken öğrendik yazmayı.

Yazmak eziyet geldi bazen. “Hayır, niye yazıyoruz anlamıyorum ki.. Kitapta yok mu bu yazdıklarımız? Fotokopi çeksek olmaz mı?” gibi sorular eşliğinde bitmek tükenmek bilmeyen yazıları yazdık. Öğretmenlerin ağzından çıkanları noktası virgülüne kadar geçirdik defterlerimize “teybe kaydetsek olmaz mı?..” gibi cevap bulunamadığı için anlamsız kalan soruları sormakla meşgulken.

Daha fazla