Mal Gribi !

la-vache-t10463

Osman Jorgensen‘ den gündemi sarsacak bir yazı daha !

Fransa’ nın kuzey batısında yer alan ve mülkiyeti bana ait olan Osmanville adlı kasabamda yaşanan elim bir olayı siz soydaşlarıma ve bu vasıta ile dünya medyasına ilk defa buradan aktarmak istiyorum. Zira bu olay duyulduğunda eminim çeşitli önlemler alınacak ve belki de benimde sponsorluğumda Mal Gribi aşısı üretilecektir. Bu yaşanan elim vaka’ nın ciddiyeti nedeniyle bir an önce sizlere aksettirmek istiyorum.

Efendim yaşamış olduğum kendime ait kasabada bulunan dolayısıyla kendime ait çiftlikte sabah 9.00 sıralarında ben bahçede Fransız Ulusal Medya temsilcilerine brunch partisi verirken yardımcım yanıma geldi. Daha fazla

Azadlıq.az ve Demokratik Azerbaycan!

azadlıq Azerbaycan bağımsızlığına kavuştuğundan beri orada yaşayan soydaşlarımızla alakalı meraklarımızı gidermek için yıllardır bir haber kaynağı aradık. O zamanlarda Azerbaycan’ ın Türkiye’ ye ulaşabileceği bir yayın veya haber organı olmadığı için Türk gazete ve televizyonları bize bu konuda yardımcı oldu.

Daha sonra Türksat aracılığıyla ekranlarımıza düşen Azeri kanalları (ANS, AZ TV, İCTİMAİ TV, AZAD AZERBAYCAN vb.) bilgi alma ihtiyacımızı giderdi. Fakat iş hayatının verdiği yoğunluktan dolayı artık haberi internet vasıtasıyla alma ihtiyacımız bizi haber sitelerine yönlendirdi. Daha fazla

Tam Teşekküllü Kadın Programları

kadın programları

Sabahları evde olduğunuz vakit sakın televizyonu açıp, kanalları “zaplamak” gibi bir gaflete düşmeyin! Tabii, eğer kadın programlarına bayılmıyorsanız..!

Kendim beğendiğimden değil, sırf bunu izleyen insanlar “acaba ne buluyorlar?” diye izleme merakına kapıldım, lakin pek uzun sürmedi, süremedi!

Türlü kanallarda onlarca kadın programı ve evlenme programları türemiş ve günden güne deyim yerindeyse “amip” gibi çoğalıyorlar. İşin kötüsü kimse buna “dur!” demiyor, aksine daha çok izleyerek “reyting” denen canavarı daha da iştahlandırıp programların ekmeğine yağ sürüyorlar. Daha fazla

Ah Barış abi, aşk olsun!

bmanco2Bir 31 Ocak gecesi Türkiye’de yaşayan insanların çoğu dua ediyordu, çok uzun sürmedi, kaybettik Barış abimizi. Yıl 1999 idi. Daha topu topu 56 yaşında idin Barış abi. Üstelik yaşını göstermiyordun bile. Geride biri Doğukan, biri Batıkan, milyonlarca Türk çocuğu bırakmıştın üzülen. Sonra biz şarkını dinlerken sen dedin ki “unutma ki dünya hali, veren Allah alır canı”..biz de dedik ki “ben nasıl unuturum seni, can bedenden çıkmayınca!”

Seni yurtdışında “sebzeye meyveye şarkı yapan adam” olarak bildiler. Kim cesaret edebilirdi “Domates, biber, patlıcan” diye aşk şarkısı yapmaya, senden başka? Hapşırana ne verileceğini senin tariflerinden öğrendik hepimiz; “nane, limon kabuğu, bir tutam zencefil”. “7’den 77’ye” herkes severdi seni. Ispanak yemeyi, dişlerimizi fırçalamayı, arka koltukta oturmayı, asıl önemli olanın bir işi iyi yapmak değil de o işi yapabilme cesaretini göstermek olduğunu senden öğrendik. Çaba göstereni takdir etmeyi de.. Herkes 10 puan verirdi herkese..ve hepimiz şampiyonduk. Sen tanıttın bize dünyadaki diğer ülkelerde yaşayan insanları ve senden öğrendik aslında hepimizin ne kadar da aynı olduğunu. Senin sayende “memlekete nere” diyene “bu dünya benim memleket” diyoruz. Kul Ahmet’in neden Ahmet Bey olduğunu da, “ya nasip”in ne demek olduğunu da senden öğrendik. Neler öğrenmedik ki senden? Daha fazla

Ben olmuşum Lost!

lost-logoBir gün bir uçak düşer ve olaylar gelişir. Bu kadar basittir aslında adına “Lost” dedikleri diziyi anlatmak, ya da değildir. Tam emin değilim. Kimsenin de emin olduğunu sanmıyorum. Her bölümde bir gizemi açığa çıkarıp elli yeni gizem ortaya çıkaran Lost beşinci sezonunda süzülmüş, “artık gizemler sona erdi, şimdi her şeyi anlatma zamanı” diyor sanki. Zaten dördüncü sezonu da gizemlerin çok olduğu bir sezon sayılmazdı. Açıkçası şu girişi okuyunca muhtemelen Lost dizisi hakkında yorum yapmaya devam edeceğimiz sanılabilir, ama biz başka bir şey yapacağız.

Lost, sadece Türkiye’de değil, onlarca başka ülkede de bir fenomen haline geldi. Bunun nedenleri, sonuçları filan bir tarafa, bir de Lost’un ortaya çıkardığı yeni bir pazar oluştu. Oldum olası şu pazar, piyasa sözcüklerinden hoşlanmam. Ama ne yapalım ki yaşadığımız çağın, içinde yaşadığımız düzenin bize zorunlu kıldığı şey piyasaya uyum sağlamak. Biz de doğal adaptasyonun bir sonucu olarak Lost piyasasına entegre oluyoruz, öyle ya da böyle..yanında ya da karşısında. Bahsettiğim şey sadece Lost ile ilgili ürünlerin satışı değil, “Lost’a benzer” diziler furyası da buna dahil. “Lost gibi” filmler, “Lost adasına düşsen yanına alacağın üç şey burada bulunur”, “Lost’ta en sevdiğiniz karakter kimdir” filan.. Geçenlerde kendime bu son soruyu sordum, anlamsız buldum. Kurgu bir dizideki karakterlerden birini neden diğerlerine göre daha fazla seveyim ki? Diyelim ki sevdim, bunun ne anlamı olabilir ki? Bu bilgi gerçek hayatta benim ne işime yarayacak yani?

Daha fazla